KIYAMETİ ZORLAYAN GÖLGE: DÜNYAYI ATEŞE SÜRÜKLEYEN ZİHNİYET

KIYAMETİ ZORLAYAN GÖLGE: DÜNYAYI ATEŞE SÜRÜKLEYEN ZİHNİYET

Tarihin karanlık tünellerinde yol alan sinsi bir el var. Bu el, yeryüzünü yeniden şekillendirmek, milletleri devre dışı bırakmak ve ümmetin kalbini parçalamak istiyor. Ve bugün bu elin hedefinde İran var. Aslında hedef İran değil, direnişin ruhudur, istiklâlin özetidir.

15 Temmuz’da Türkiye’ye yönelen şeytanî planın bir benzeri şimdi İran’da sahneleniyor. Hedef; sadece bombalamak, komutanları tasfiye etmek, altyapıyı çökertmek değil. Hedef; içeriden bir çatışma başlatmak, bir iç infialle devleti çökertmek ve bölgeyi sonsuz bir kaosa sürüklemektir.

İsrail ve arkasındaki küresel akıl, artık taşeronlar aracılığıyla değil, doğrudan devreye girmektedir. PKK ve benzeri örgütlerle elde edemediğini, şimdi doğrudan haçlı artığı ittifaklarla tamamlamaya çalışıyor. Ve bu saldırganlık, sadece İran ile sınırlı kalmayacak; Irak, Türkiye ve hatta Orta Asya’ya kadar yayılacaktır.

1993’te Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in anlattığı bir NATO toplantısında, masadaki haritada dünyanın sekiz parçaya bölündüğü ve Irak, Suriye, İran’ın ABD’ye verildiği planı bir hatıra değil, adım adım uygulanan bir senaryodur. Bugün o harita yeniden açılmış, sahnede yeni aktörler, fakat aynı amaçlar vardır.

Amaç ne?
Amaç; büyük İsrail projesini gerçekleştirmek.
Amaç; Arz-ı Mev’ûd’un sınırlarını çizmek.
Amaç; yeryüzünde “Tanrı’nın krallığını kurmak” bahanesiyle kan ve gözyaşını kıyamete kadar akıtmaktır.

Ve İsrail bunu kendi sözleriyle itiraf ediyor:
“Tanrı’yı kıyamete zorlamak istiyoruz.”
Bu sözler artık sadece bir mistik inanç değil; bir savaş stratejisine, bir küresel terör politikasına dönüşmüştür. Gazze’de yapılan, İran’a yöneltilen, Suriye’de denenmiş her saldırı bu kıyamet takvimine yeni bir gün daha eklemektir.

Dünya ise bu cinnete gözlerini kapatmış, üç maymunu oynamaktadır. Birleşmiş Milletler suskun, NATO işbirlikçi, İslam dünyası dağınıktır. Ama asıl büyük tehlike: ümmetin bu sessizliğe alışmasıdır.

Eğer bugün İran’ın yaşadığı ateşi kendi meselesi olarak görmeyen bir ümmet varsa, bilinmelidir ki; yarın o yangın Ankara’ya, İstanbul’a, Lahor’a, Hartum’a sıçrayacaktır. Çünkü bu harita sadece İran’ı değil; İslam’ın onurunu ve direniş mirasını hedef almaktadır.

Bu sebeple bugünün Müslümanları, sadece dua eden değil; uyanık, şuurlu ve bir araya gelmiş bir topluluk olmalıdır. Çünkü bu oyun; devletlerin değil, ümmetin kaderidir. Ve bu kader, teslimiyetle değil; iman, birlik ve hikmetle yön değiştirebilir.

ÖZET:

İran, bugün Türkiye’nin 15 Temmuz’da yaşadığı kuşatmayı yaşamaktadır: dış saldırı + iç ayaklanma + istihbarat operasyonu.

İsrail, başarısız taşeronlar sonrası doğrudan saldırgan bir stratejiye geçmiş, savaş alanını İran üzerinden tüm bölgeye yaymayı hedeflemiştir.

1993’te NATO’da konuşulan haritalar, bugünkü savaş planlarının tarihi arka planıdır.

Amaç, Arz-ı Mev’ûd sınırlarını gerçekleştirmek ve Tanrı’yı “kıyamete zorlamak” bahanesiyle bölgeyi sonsuz bir savaşa mahkûm etmektir.

Bu tehdide karşı, sadece İran değil tüm İslam âlemi uyanmalı, İttihad-ı İslâm artık bir seçenek değil, zarurettir.

> “Bugün İran’a yapılanı seyredenler, yarın kendi topraklarında aynı ateşle imtihan edilirler. Kıyameti planlayanlar karşısında, dirilişin meşalesi ümmetin elinde olmalıdır.”

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 14th, 2025