İttihad-ı İslâm Olmadan Ye’cuc ve Me’cuc’un Fesadı Durmaz
İttihad-ı İslâm Olmadan Ye’cuc ve Me’cuc’un Fesadı Durmaz
Dünya, bir kez daha dehşet verici bir hakikatin önüne getirildi. Yıllar önce eski İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın ağzından dökülen bir cümle, bugün kanlı bir senaryonun habercisi gibi karşımızda duruyor: Kurdukları MOSSAD’ı bitirme biriminin başı meğerse MOSSAD ajanıymış… Bu itiraf, sadece İran’ın değil, tüm İslam dünyasının içine düştüğü acı bir durumu gözler önüne seriyor: Derin sızmalar, içerden yıkım ve küresel şeytanî akılların sinsice işleyen planları.
Tarihin en karanlık planlarını yürüten küresel düşmanlar, artık ittifak halindedir. ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail… Görünürde birbirinden bağımsız gibi dursalar da, hedefleri tektir: İslam coğrafyasını parçalamak, bölmek, içten çökertmek. Bugün İran’da yaşananlar, 15 Temmuz gecesi Türkiye’de sahnelenen senaryonun başka bir versiyonudur. İçerideki piyonlar, dışardaki istihbaratla yönlendirilir, halkın üzerine asker sürülür, istikrar yok edilir, kaos oluşturulur ve sonunda diz çöktürülmek istenir.
Bu tablo, Kur’ân’ın haber verdiği Ye’cûc ve Me’cûc fitnesinin çağdaş bir görünümüdür. Fizikî yıkımdan çok, akılları felce uğratan, milletleri korkutan, zihinleri kuşatan bir fitne… Tıpkı Kur’an’daki gibi, “dağları bile yerinden oynatacak”( İbrahim. 46) cinsten bir yayılma ve bozgunculuk. Bu bozguncuların en sinsi tarafı ise, düşman gibi değil; dost gibi yaklaşmaları, içeriden çökertmeleridir. Yani bu bir savaş değil sadece, aynı zamanda bir ihanet sürecidir.
Peki bu fitneye karşı ne yapılmalı?
İslâm dünyası dağınık, paramparça. Her biri kendi içinde hiziplerle, mezhep kavgalarıyla uğraşırken, düşman tek yürek olmuş durumda. Bu tabloyu tersine çevirecek olan yegâne reçete şudur:
İttihad-ı İslâm.
Said Nursî’nin de ifade ettiği gibi, üç büyük düşman var: Cehalet, zaruret ve ihtilaf. Bu üç düşmanın panzehiri ise: Marifet, sanat ve ittihad. Bugün bu reçete, her zamankinden daha acil bir ihtiyaçtır. Çünkü küresel şeytanî akıl, sadece maddî güce değil, medya, zihin, kültür ve hatta teoloji üzerinden bile saldırmaktadır. Artık İslam dünyası, yalnızca fizikî değil, fikrî ve ruhî bir ittifak kurmak zorundadır.
İttihad-ı İslâm demek; halkların birleşmesi, dillerin ortak olması değil; kalplerin birleşmesi, hedefin aynı olması demektir. Türkiye’siyle, İran’ıyla, Pakistan’ıyla, Mısır’ıyla… Tüm İslam coğrafyası, bir vücut gibi hareket etmek zorundadır. Aksi takdirde, her uzuv birer birer kesilecek, acısı sadece kesilene değil, tüm ümmete dokunacaktır.
Unutmayalım: Bugün Ahmedinejad’ın itirafı sadece İran’ı ilgilendirmiyor. Bu bir ümmet meselesidir. İsrail, yalnızca bir devleti hedef almıyor; onun hedefi ümmetin ta kendisidir.
Ve bu ümmetin tek kurtuluş yolu; İttihad-ı İslâm’dır.
Ye’cuc ve Me’cuc’a karşı duracak tek kale budur.
Özet:
Eski İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın MOSSAD’la ilgili itirafı, İslam dünyasının içine düştüğü dağınıklık ve içten yıkım tehlikesini yeniden gündeme taşıdı. ABD, İngiltere, Fransa ve İsrail gibi ülkeler, artık İslam coğrafyasına karşı ittifak halindedir. Bu durum, Kur’an’da haber verilen Ye’cûc ve Me’cûc fitnesinin çağdaş bir tezahürü olarak yorumlanabilir. Bu büyük fitneye karşı yegâne çare, İttihad-ı İslâm’dır. Fikrî, kalbî ve siyasî bir birliktelik sağlanmadan bu küresel fesat durdurulamaz.