Sedd-i Zülkarneyn ve Şeriatın Kalesi: Medeniyetin Çöküşüne Karşı İlahi Siper

Sedd-i Zülkarneyn ve Şeriatın Kalesi: Medeniyetin Çöküşüne Karşı İlahi Siper

“Evet, şu diyanetsizlik, Avrupa medeniyetinin içyüzünü öyle karıştırmış ki o kadar fırak-ı fesadiyeyi ve ihtilaliyeyi tevlid etmiş. Faraza hablü’l-metin-i İslâmiye ve sedd-i Zülkarneyn gibi şeriat-ı garranın hakikatine iltica ve tahassun edilmezse bu fırak-ı fesadiye, onların âlem-i medeniyetlerini zîr ü zeber edeceklerdir. Nasıl ki şimdiden tehdit ediyorlar.”
Muhâkemat. 37

Tarihin en kadim hakikatlerinden biri şudur: Ahlâkî temeli olmayan bir medeniyet, kendi içinde çöküşe mahkûmdur. Tarihin şahitliğinde yükselen her uygarlık, içten içe çürüyerek, kendi kurduğu yapının altında kalmıştır. Bediüzzaman Said Nursî, Muhâkemat adlı eserinde, Avrupa medeniyetinin bu dahili çöküşünü büyük bir ferasetle görmüş ve şu tesbiti yapmıştır:

> “Şu diyanetsizlik, Avrupa medeniyetinin içyüzünü öyle karıştırmış ki, o kadar fırak-ı fesadiyeyi ve ihtilaliyeyi tevlid etmiş…”
(Muhâkemat, s. 37)

Yani dinden uzaklaşmak, Avrupa’nın içyüzünde ahlaki bozulmayı ve toplumsal çatlakları çoğaltmıştır. Bu hal, ihtilalci, huzur bozucu fırkaların doğmasına neden olmuştur. O medeniyetin parlak vitrini arkasında, kaynayan bir inkâr ve anarşi kazanı vardır.

Dinsiz Medeniyet: Yaldızlı Kabuk, Çürük Cevher

Avrupa medeniyeti, teknik ilerleme, bilimsel gelişme ve maddi refah açısından cazibeli bir görünüm sunsa da; ahlak, aile, merhamet, adalet gibi insanlığın ruhunu ayakta tutan değerlere sırt çevirmiştir. Diyanetsizlik, bu medeniyetin içini boşaltmış, onu dışarıdan bakıldığında görkemli; ama içeriden bakıldığında yıkıma açık hale getirmiştir.

Bediüzzaman, bu çöküşün sebeplerini yalnızca sosyal ve ekonomik şartlarda değil, imana dayanmayan bir hayat tarzının kaçınılmaz neticesi olarak görür. Dinsiz felsefe, özgürlük adına haddi aşan isyanları doğurmuş; insanı Allah’a kulluktan çıkarıp, hevâsına ve egosuna kul yapmıştır.

Fırak-ı Fesadiye: Hakkı Olmayan Hürriyetin Doğurduğu Kaos

“Fırak-ı fesadiye” ifadesi, bozgunculuğu ilke edinmiş, değer yıkıcı fraksiyonlar anlamına gelir. Bediüzzaman’a göre, Avrupa’nın diyanetsizlik temelli medeniyeti; bu tarz fesat odaklarının çoğalmasına, sınıfsal çatışmalara, ideolojik bölünmelere ve ahlaki erozyona zemin hazırlamıştır.

Bu çatışmalar, Avrupa medeniyetini sarsmakla kalmaz, âlem-i medeniyeti de tehdit eder hale gelir. Bediüzzaman şöyle ikaz eder:

> “Faraza hablü’l-metîn-i İslâmiye ve sedd-i Zülkarneyn gibi şeriat-ı garranın hakikatine iltica edilmezse, bu fırak-ı fesadiye onların âlem-i medeniyetlerini zîr ü zeber edeceklerdir.”

Bu cümle, insanlığın yegâne kurtuluş yolunu işaret eder: İslam’ın ilahi prensiplerine sığınmak.

Şeriat: İlahi Bir Kale, Zamanlar Üstü Bir Nizam

Burada geçen şeriat-ı garrâ, Kur’an’ın aydınlık yolu, Peygamber’in sünnetidir. Bu yol; adalet, merhamet, hukuk, hakkaniyet ve hürriyeti ilahi bir dengeyle sunar. Şeriat, sadece bireysel ibadetleri değil, toplumsal düzeni de tanzim eden ilahi bir nizamdır.

Bediüzzaman, şeriatı “sedd-i Zülkarneyn”e benzetir. Yani yıkıcı fitnelerin önünde bir ilahi baraj, koruyucu sur… Tıpkı Zülkarneyn’in Ye’cüc ve Me’cüc fitnesine karşı inşa ettiği set gibi, şeriat da ahir zamanın yıkıcı akımlarına karşı bir ilahi siperdir.

Tehlike Yakın: Medeniyet Çöküşünü Kendi İçinden Yaşıyor

Bugün, Bediüzzaman’ın asrından yüz yıl sonra, bu tesbitin doğruluğu daha berrak şekilde görülmektedir. Aile kurumu çözülmüş, insan yalnızlaşmış, gençlik amaçsızlaşmış, toplumlar kimliğini yitirmiştir. Dinsizlik yaygınlaştıkça, ahlakî çürüme hızlanmış; “özgürlük” kisvesi altında, nefsin hükmü yasal otoriteye dönüşmüştür.

Dünyanın birçok yerinde yaşanan anarşiler, isyanlar, ahlaksızlık salgınları, **“fırak-ı fesadiye”**nin farklı kılıklarda sahneye çıkışıdır. Ve bu tehdit, sadece Batı’yı değil, onun peşinden giden bütün doğu toplumlarını da içine çekmektedir.

Sonuç: Kurtuluş İlahi Sancağa Dönmekle Mümkündür

Bediüzzaman, bir reçete sunar:
“Hablü’l-metîn-i İslâmiye.”
Yani İslam’ın kopmaz ipine sarılmak…
İnsanlık, ancak Allah’ın şeriatıyla zulümden adalete, kaostan düzene geçebilir. Medeniyetin istikbali, teknolojiyle değil; tevhid, takva ve adaletle inşa edilebilir.

Bu yüzden diyoruz ki:

> Şeriatsız medeniyet, helak sebebidir. Şeriatlı medeniyet, saadet vesilesidir.

Makale Özeti

Bu makalede, Bediüzzaman Said Nursî’nin Muhâkemat’ta yaptığı bir ikazdan hareketle, Avrupa medeniyetinin içten çöküş sebepleri ele alınmıştır. Dinsizliğe dayanan bu yapının, ahlaki çözülme ve toplumsal çatışmaları doğurduğu belirtilmiş; İslam şeriatının ise sedd-i Zülkarneyn gibi bu yıkıcı akımlara karşı ilahi bir siper olduğu belirtilmiştir. Kurtuluşun, İslam’ın yüksek prensiplerine sığınmakla mümkün olacağı ifade edilmiştir.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 10th, 2025