Ribanın Felaketi ve Zekâtın Hikmeti: Beşeriyetin Yol Ayrımı
Ribanın Felaketi ve Zekâtın Hikmeti: Beşeriyetin Yol Ayrımı
“Beşer hayatını isterse enva-ı ribayı öldürmeli
Tabaka-i havastan tabaka-i avama sıla-i rahim kopmuştur. Aşağıdan fırlıyor
Sadâ-yı ihtilalî, vaveylâ-yı intikamî, kin ü hased enîni… Yukarıdan iniyor
Zulüm ve tahkir ateşi, tekebbürün sıkleti, tahakküm sâıkası… Aşağıdan çıkmalı
Tahabbüb ve itaat, hürmet ve hem imtisal. Fakat merhamet ve ihsan yukarıdan inmeli,
Hem şefkat ve terbiye… Beşer bunu isterse sarılmalı zekâta, ribayı tard etmeli.
Kur’an’ın adaleti bab-ı âlemde durup ribaya der: “Yasaktır! Hakkın yoktur, dönmeli!”
Dinlemedi bu emri, beşer yedi bir sille. Müdhişini yemeden bu emri dinlemeli.”
Sözler.lemaat
İnsanlık tarih boyunca medeniyetler kurdu, şehirler inşa etti, bilimde ilerledi. Ancak maddi refahın ve teknolojik gelişmelerin ötesinde asıl mesele, toplumlar arasında adaletin, merhametin ve dengenin nasıl tesis edileceğidir. İşte bu noktada Kur’ân’ın koyduğu temel ölçülerden biri çıkar karşımıza: Riba (faiz) yasak, zekât ise farz.
Bediüzzaman Said Nursî, bu meseleyi Lemaat’ta öyle veciz ve derin bir şekilde ifade eder ki, insanı düşünmeye ve kendine gelmeye sevk eder:
> “Beşer hayatını isterse, enva-ı ribayı öldürmeli.”
Bu cümle, insanlık için bir ikaz feryadı gibidir. Zira beşer eğer yaşamak, huzur bulmak, adaletle ayakta kalmak istiyorsa; ribayı, yani faizi ve tüm türevlerini hayatından silmek zorundadır. Aksi halde, toplumun çöküşü kaçınılmazdır.
Zekât ile Denge, Faiz ile Felaket
Kur’ân, zekâtı vermek olarak emreder; riba ise almak esasına dayanır. Biri veren eldir, diğeri alan el. Zekât ile servet aşağıya doğru akar, ihtiyaç sahiplerine ulaşır. Riba ile ise servet yukarı doğru toplanır, fakir daha fakir, zengin daha zengin olur.
Bu sebepledir ki Bediüzzaman şöyle der:
> “Merhamet ve ihsan yukarıdan inmeli, hem şefkat ve terbiye…”
Toplumsal barış ve iç huzur, ancak yukarıdan aşağıya doğru inen bir merhamet sistemiyle mümkündür. Aksi takdirde aşağıdan yukarıya doğru yükselen, kin ve intikam feryatları olur:
> “Aşağıdan fırlıyor sadâ-yı ihtilalî, vaveylâ-yı intikamî, kin ü hased enîni…”
Bu cümleler, toplumsal sınıflar arasında çıkan uçurumun ve çatışmanın sesidir. Bugün modern dünyanın yaşadığı sosyal adaletsizlik, tam da bu dengesizliğin neticesidir.
Faiz Sistemi: Modern Bir Sömürü Aracı
Faiz, yalnızca ekonomik bir mesele değil, aynı zamanda ahlâkî ve sosyal bir felakettir. Bugün dünya ekonomilerinin büyük kısmı faiz merkezli finans sistemlerine bağlıdır. İnsanlar borç batağında, ülkeler faiz sarmalında, devletler bile faiz ödeyebilmek için yeni borçlara muhtaç durumda.
Bu sistem, toplumda aşağıdan yukarıya doğru bir öfke ve çaresizlik üretirken, yukarıdan aşağıya ise kibir, tahakküm ve zulüm inmektedir:
> “Yukarıdan iniyor zulüm ve tahkir ateşi, tekebbürün sıkleti, tahakküm sâıkası…”
Bediüzzaman bu düzeni adeta bugünün dünyasını tarif edercesine resmetmiştir. Ve çözümü açıkça ortaya koymuştur: Zekâta sarılmak, ribayı defetmek.
Zekât: İlahî Ekonomi Modeli
Zekât, İslam’ın yalnızca ibadet değil, toplumsal dengeyi koruma sistemidir. Servet belli ellerde birikmesin diye konulmuş bir sigortadır. Fakirin kalbini zenginden soğutmayan, zengini de kibirle bozmayan bir “rahmet köprüsü”dür.
Zekât, insanı veren, duyarlı, şefkatli, toplumuna karşı mesuliyet sahibi bir varlık haline getirir. Riba ise insanı bencil, kanaatsiz, acımasız, başkalarının emeğinden kazanç sağlayan bir sömürücüye dönüştürür.
Dinlenmeyen Emir, Gelen Sille
Kur’ân, faizi yasaklamış ve bu yasağı açıkça ilan etmiştir:
> “Ribaya der: ‘Yasaktır! Hakkın yoktur, dönmeli!’”
Beşer bu ilahî yasağa kulak tıkadı. Kur’ân’ın bu ikazını dikkate almadı. Ne oldu? Sarsıcı bir sille yedi. Kapitalizmin krizleri, borç ekonomileri, gelir adaletsizlikleri, sınıf çatışmaları, faizle ayakta duran küresel sömürü düzeni… Bunların hepsi, ilahi yasaya başkaldırının cezasıdır.
Ama hâlâ bir fırsat var. “Müdhişini yemeden bu emri dinlemeli.” Yani daha büyük tokatlar gelmeden, insanlık bu ilahî nizama yönelmelidir.
Özet:
Bu makalede, Bediüzzaman’ın “Beşer hayatını isterse enva-ı ribayı öldürmeli” düsturu çerçevesinde; faiz sisteminin beşeriyetin başına bela oluşu, zekâtın ise toplumsal barışı sağlayan ilahî bir sistem olduğu anlatılmıştır. Faiz, aşağıdan yukarıya öfke ve ihtilal doğururken; zekât yukarıdan aşağıya inen şefkat ve merhametle toplumu ihya eder. Kur’ân faizi yasaklamış, zekâtı emretmiştir. İnsanlık bu sesi dinlemezse, daha büyük tokatlarla uyarılacaktır. Kurtuluş, faiz sistemini terk edip, zekât eksenli adil bir düzene dönmekle mümkündür.