RİBA: BİR UYGARLIK YALANI VE FELAKETİN KÖKÜ

RİBA: BİR UYGARLIK YALANI VE FELAKETİN KÖKÜ

“Riba, İslâm’a zarar-ı mutlaktır 

   Riba atalet verir, şevk-i sa’yi söndürür. Ribanın kapıları hem de onun kapları olan bu bankaların her

   Dem nef’i ise beşerin en fena kısmınadır, onlar da gâvurlardır. Gâvurlardaki nef’i en fena kısmınadır, onlar da zalimler. Her

   Dem zalimlerdeki nef’i en fena kısmınadır, onlar da sefihlerdir. Âlem-i İslâm’a bir zarar-ı mutlaktır. Mutlak beşer her

   Dem refahı, nazar-ı şer’îde yoktur; zira harbî bir gâvur hürmetsiz, ismetsizdir; demi hederdir her

   De………m.”
Sözler. Lemaat

Faiz, insanlığın değil, sefihlerin menfaatinedir.

Dünya, refah yalanlarıyla dönen ama acı gerçeklerle çürüyen bir medeniyetin pençesindedir. Bu medeniyetin temel taşlarından biri ise riba, yani faiz sistemidir. Bediüzzaman Hazretleri bu noktada çok net bir teşhis koyar:

> “Riba, İslâm’a zarar-ı mutlaktır.”

Bu kısa ama sarsıcı cümle, yalnızca ekonomik bir tesbitten ibaret değildir. Riba, yalnızca parayla ilgili değil; ahlâk, toplum, ruh, niyet ve insanlıkla ilgilidir. Faiz, sadece cüzdana değil, kalbe de zarar verir. Şimdi bu tesbiti biraz daha derinlemesine açalım.

Faiz: Emeksiz Kazancın İlahlığı

Riba, yani faiz; çalışmadan kazanma arzusunun sistemleşmiş hâlidir. Emek yok, risk yok, üretim yok… Sadece para üzerinden para kazanmak. Bu ise Kur’ân’ın “Allah faizi mahveder, sadakaları bereketlendirir” (Bakara, 276) fermanına açık bir meydan okumadır.

Faizli sistem, insanın şevkini kırar, çalışmanın manasını yok eder, emeğin değerini düşürür. Bediüzzaman’ın ifadesiyle:

> “Riba atalet verir, şevk-i sa’yi söndürür.”

Yani faiz, toplumu çalışmaya değil; tembelliğe, spekülasyona, vurgunculuğa, asalaklığa sevk eder. Üreten değil, oturan; emek veren değil, sömüren kazanır. Bu ise İslâm ahlâkına, adaletine ve iktisadına zıttır.

Faiz Kimin Yararınadır?

Bediüzzaman, faizin kazandırdığı sınıfı da sorgular:

> “Ribanın her dem nef’i, beşerin en fena kısmınadır.”

Faizli sistemden kimler faydalanır? Genelde gâvurlar; onların içinde ise zalimler; onların içinde de en çok sefihler. Yani bu sistemin ucu, ahlâksız zenginliğe, lüksiyete, israfa çıkar. Bu yüzden faiz, sadece ekonomik bir mesele değil; ahlâkî ve medenî bir düşüştür.

Faiz ve Banka Medeniyeti: Zulmün Kurumsallaşması

Bankalar, bu riba düzeninin “kapları ve kapılarıdır.” Yani faiz ekonomisinin aktığı damarlar. Banka sistemine dayalı dünya düzeni, sürekli borç üreten, borcu meta hâline getiren, insanları faizli kıskaca alan ve onları ahlâkî, psikolojik ve sosyal çöküntüye uğratan bir zulüm mekanizmasıdır.

Bu sistemde kazanç “birinin kaybı” üzerinden inşa edilir. Oysa İslâm iktisadı, kazan-kazan modelini, yardımlaşma ve bereketi esas alır. Faizli sistem ise sömürüye, tekelleşmeye ve zulme dayanır.

İslâm Ülkeleri Neden Ayağa Kalkamıyor?

Bugün İslâm coğrafyasının çoğu, küresel faiz sistemine entegre olmuş; hatta onun temel müşterisi hâline gelmiştir. Bu, yalnızca ekonomik değil; siyasi, kültürel ve ahlaki esaretin de temelidir. Bediüzzaman, riba sisteminin İslâm’a verdiği bu mutlak zararı şöyle özetler:

> “Âlem-i İslâm’a bir zarar-ı mutlaktır.”

Çünkü bu sistem, ruhu felce uğratır, ümmetin direncini kırar. Sadece fakir bırakmaz, şahsiyetleri de söndürür. Faizli refah, aslında bir istiklal yalanıdır.

Sonuç: Riba Haramdır, Zalimdir, Sefihleredir

İslâm; infakı, yardımlaşmayı, zekâtı, emeği ve helal kazancı emreder. Modern faiz sistemi ise bencilliği, sömürüyü, tembelliği, israfı ve sefahati doğurur. Bu yüzden riba, yalnızca bireysel günah değil, toplumsal felakettir.

Her Müslüman; ribaya karşı bilinçlenmeli, faizsiz sistemler kurmalı, emeği yüceltmeli, kanaati yaymalı ve helâl kazancı hedef edinmelidir. Çünkü faizin yıktığı yer, sadece ekonomi değil; iman, ahlâk ve vicdandır.

ÖZET:

Bu makalede Bediüzzaman’ın “Riba, İslâm’a zarar-ı mutlaktır” ifadesi merkez alınarak, faizin yalnızca ekonomik değil, ahlaki ve medenî bir yıkım olduğu anlatılmıştır. Faizli sistemin emeği söndürdüğü, toplumu atalete ittiği, en çok sefih ve zalim sınıfına kazandırdığı ifade edilmiştir. Banka merkezli bu düzenin İslâm coğrafyasına “mutlak zarar” verdiği, İslâm’ın ise helâl kazanç, emek ve infak üzerine kurulu olduğu anlatılmıştır. Sonuç olarak, faize karşı durmak bir itikadî ve vicdanî sorumluluk olarak sunulmuştur.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 10th, 2025