Muvazene ve Hikmet: Vaazın Kıymeti, Gerçeğe Ne Kadar Yakınsa Oradadır

Muvazene ve Hikmet: Vaazın Kıymeti, Gerçeğe Ne Kadar Yakınsa Oradadır

“Nasıl ki bir ilacı istihsan edip izdiyad etmek, devayı dâ’e inkılab etmektir. Öyle de hiçbir vakit hak ona muhtaç olmayan mübalağalı tergib ve terhib ile gıybeti, katle müsavi veya ayakta bevletmek, zina derecesinde göstermek veya bir dirhemi tasadduk etmek, hacca mukabil tutmak gibi muvazenesiz sözler, katl ve zinayı tahfif ve haccın kıymetini tenzil ediyorlar.

   Bu sırra binaen, vaiz hem hakîm hem muhakemeli olmalıdır. Evet muvazenesiz vaizler, çok hakaik-i neyyire-i diniyenin husufuna sebep olmuşlardır.”
Muhâkemat. 29

Söz, insanın iç âleminden dış âleme açılan ilk penceresidir. Hakikati ifade etmek, doğruyu beyan etmek bir emanettir. Bu emaneti taşıyanların başında ise vaizler gelir. Lâkin her emanet gibi, ilim ve hikmetle taşınmazsa, fayda yerine zarar verir. Bediüzzaman Said Nursî, Muhâkemat’ta bu inceliği şu hikmetli ifadelerle ortaya koyar:

> “Hiçbir vakit hak ona muhtaç olmayan mübalağalı tergib ve terhib ile gıybeti, katle müsavi veya ayakta bevletmek, zina derecesinde göstermek… gibi muvazenesiz sözler, katl ve zinayı tahfif ve haccın kıymetini tenzil ediyorlar.”
(Muhâkemat, s. 29)

Bu cümle, sadece bir üslup eleştirisi değil, hakikatin kıymetini muhafaza etme uyarısıdır. Çünkü dinin nurunu taşırken, ışığı fazla yaklaştırmak da, uzaklaştırmak da gölge yapar.

Mübalağa: Hakikatin Elbisesini Yırtmak

İslâm, her hükmünü bir hikmet üzerine bina etmiştir. Bu hikmet, dengedir, ölçüdür, muvazenedir. Ne bir hüküm abartılmalı ne de küçümsenmelidir. Ne bir günah, tüm kapıları kapatacak derecede büyütülmeli; ne de ibadet, her şeyi silip süpürecek bir kefaret gibi gösterilmelidir.

Bazı vaizlerin yaptığı gibi:

Bir günahı —örneğin gıybeti— katle denk göstermek, katli hafife almaktır.

Ayakta bevletmeyi zina derecesinde tasvir etmek, zinanın dehşetini gölgelemektir.

Bir dirhemi sadaka vermeyi hac ibadetiyle eş tutmak, hac gibi büyük bir ibadetin ruhunu küçültmektir.

Bunlar, iyi niyetle bile yapılsa, neticede hakikatin kıymetini inciten muvazenesiz sözlerdir.

Muvazenesiz Vaiz: Şifayı Zehre Çeviren Hekim Gibi

Bediüzzaman, bu durumu çok çarpıcı bir teşbihle açıklar:

> “Nasıl ki bir ilacı istihsan edip izdiyad etmek, devayı dâ’e inkılab etmektir…”

Yani bir ilaç güzel olduğu için fazla kullanılırsa, hastalığı tedavi etmez, artırır. Aynı şekilde, dini hakikatler de yerli yerinde ifade edilmezse, etkisini yitirir, hatta ters tesir yapar.

Örneğin bir genç, sürekli “şunu yaparsan kâfir olursun, bunu yaparsan cehennemlik olursun” şeklindeki aşırı tehditle karşılaşırsa, ya korkudan sapar ya da büsbütün uzaklaşır. Ya da sıradan bir davranışın büyük sevapla mükâfatlandırıldığı abartılı vaazlar, insanı tembelliğe sürükler: “Madem şu kadar büyük sevap, bu küçük amelde var; ötekilere ne gerek?” der.

Hikmetsiz Tergib ve Terhibin Zararları

  1. Değerlerin yerinden oynamasına sebep olur.
    Büyük ibadetlerin kıymeti azalır, küçük ameller haddinden fazla yüceltilir.
  2. Günahların ciddiyetini örter.
    Her günah eşit gösterildiğinde, büyük günahlar küçük gibi algılanır.
  3. Toplumun dinle olan bağı zarar görür.
    Abartılı tehditler veya sahte müjdeler, insanların kalbinde güveni zedeler.
  4. Hakikatle temas kopar.
    Dinî bilgi, bir ilim ve hikmet meselesi olmaktan çıkar, duygusal söylemlere dönüşür.

Vaiz: Hem Âlim Olmalı, Hem Hakîm

Bediüzzaman bu noktada çok net bir çözüm sunar:

> “Vaiz hem hakîm hem muhakemeli olmalıdır.”

Yani vaiz, yalnızca bilgi taşıyan biri değil; hikmetle konuşan, dengeyi gözeten, sözünün nereye gideceğini bilen bir kimse olmalıdır. Çünkü vaaz, sadece sözle değil; o sözün ahengiyle, yeriyle, zamanlamasıyla, ses tonuyla da tesir eder. Bu sebeple her vaiz, ağzından çıkan her kelimenin bir teraziye vurulmuş gibi dengede olması gerektiğini bilmelidir.

Sonuç: Hakikati Taşımak, Altın Tabağı Elinde Tutmaktır

İslam’ın mesajı, ilâhî bir altındır. Onu taşıyan her vaiz, altın bir tepsi taşıyor gibidir. Eğer o tepsi eğrilirse, altın yere düşer, değerinden kaybeder. Bu sebeple sözün ağırlığını bilmek, hikmeti kuşanmak, muvazene içinde konuşmak, her vaizin ilk ahlâkı olmalıdır.

Zira hakikat, ancak hikmetle beyan edildiğinde kalbe yerleşir. Ve unutulmamalıdır ki:
Abartı, hakikatin yüzünü örter; denge ise hakikatin rengini parlatır.

Makale Özeti

Bu makale, Bediüzzaman Said Nursî’nin Muhâkemat eserinden yola çıkarak, dini vaaz ve anlatımlarda muvazene ve hikmetin önemini vurgular. Mübalağalı ve ölçüsüz tergib-terhib ifadelerinin, hem ibadetlerin değerini düşürebileceği hem de büyük günahları hafife aldırabileceği anlatılır. Bediüzzaman’ın uyarısıyla, vaizlerin hakîm ve muhakemeli olmaları gerektiği; çünkü dengeyi kaybeden sözlerin, hakikati örteceği belirtilir. Dinî anlatımda ölçü, ilim ve hikmet esastır.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 10th, 2025