Kümese Tilki Bekçi Yapmak: Bir Vebalin Hikâyesi
Kümese Tilki Bekçi Yapmak: Bir Vebalin Hikâyesi
Türkiye’de yapılan yolsuzluklar,rüşvet ve dolandırıcılıklar ve de hırsızlıkları duyup görünce, kümese bekçi yapılan tilkiler aklıma geliyor.
Nede çok tilki varmış.
Olayın birde en önemli boyutu ve vebali; tilkileri o kümeslere bekçi yapanlara, dünya ve ahiret vebal olarak yeter.
İyiki ahiret, sorgu ve sual var.
Allah onlara fırsat vermesin.
Rezil olmaktan daha büyük bir kayıp, haram yiyip haramzade bir evlat yetiştirmekten daha büyük bir kayıp olmaz.
Bilinmelidir ki;Haram yiyenin mutlaka soyunda bir haramzadelik vardır.
Bu bir vakıa ve hakikattir.
Şimdikiler de öncekilerden sirayet ettiği gibi.
********
Kimi zaman haberlerde karşımıza çıkan bir yolsuzluk, duyduğumuz bir rüşvet olayı ya da devletin malını zimmetine geçirenlerin pişkin bakışları içimizi sızlatır. Ardından içimize çöken şu yakıcı düşünce gelir: “Bu kadar tilki nereden türedi? Kim yaptı bu tilkileri bekçi?”
Aslında bu soru sadece bir sitem değil, aynı zamanda bir muhasebe çağrısıdır. Çünkü toplumun malına göz dikenler kadar, onları o mevkilere getirenler de mesuliyet altındadır. Kur’an-ı Kerîm’de Hz. Yusuf’un hikâyesi anlatılırken, onun mali işlerin başına geçmek istemesi örnek verilir. Çünkü o “emîn ve alim” biriydi. Emaneti koruyacak sadakat ve yönetmeyi bilecek hikmete sahipti. Oysa bugün emanetler, ehliyet değil sadakat değil, menfaat ve akrabalık üzerine dağıtılıyor. Böyle olunca da ortaya ne çıkıyor? Bekçi görünümlü tilkiler!
Bu durum sadece bir adaletsizlik ya da ekonomik kriz değil; bir ahlaki çöküşün ve manevi iflasın da habercisidir. Haramla beslenen bir nesil, haramzade bir toplumun mayası olur. Haramla kurulan düzen, çöküşü mukadder olan bir binaya benzer. Zira haram; sadece mideye değil, kalbe, akla, aileye ve nihayet topluma bulaşır. Haram yiyenin duası kabul olmaz, ibadeti tesirsiz kalır, soyuna sirayet eden bir karanlık olur.
Asıl büyük kayıp, lüks arabalarla gezenlerin, milyonluk saatler takanların haberleri değildir. Asıl büyük kayıp, helal kazancın bereketini unutan, çocuğuna haram lokma yediren babadır. Asıl iflas, çocuğuna yolsuzlukla aldığı evi miras bırakırken, kalbine iman, ağzına edep, ruhuna haya bırakmayan anadır.
Ne acıdır ki; haramla büyüyen bir nesil, rüşveti “normal”, yolsuzluğu “beceri”, kul hakkını “kazanç” zanneder hale gelir.
Enes b. Malik (ra) anlatıyor; “Rasulullah (sav)e dedim ki, Ya Rasulallah! Beni duası kabul edilmiş bir kimse kıl”. Bunun üzerine Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurdu: “Ey Enes! Kazancın helal, temiz kıl ki, duan kabul olsun. Zira kişi ağzına haram lokma götürürse, duası kırk gün kabul olunmaz.” buyurmuştur.
Bu sadece bireysel değil, toplumsal bir felakettir. Çünkü haramla büyüyen her fert, geleceğin bir yöneticisi, öğretmeni, hakimi veya bekçisi olabilir.
İşte tam da burada ahirete iman, bir teselli değil, bir teminat, bir adalet müjdesidir. Çünkü bu dünyada yargılanmayan nice zulüm ve hırsızlık, mahkeme-i kübrada hesabını verecektir. Hiçbir rüşvet orada geçmez. Hiçbir nüfuz, şefaat etmez. Kul hakkıyla gelen, Allah’ın affına mazhar olamaz.
Dua ederiz ki: Allah, bu ümmeti tilkilerin değil, emin ve salih kulların idaresine nasip etsin. Çünkü “Emanet, ehline verilmediğinde kıyameti bekle.” (Buhârî)
Özet:
Bu makalede, toplumda artan yolsuzluk, rüşvet ve hırsızlık olayları birer “tilkinin kümese bekçi yapılması” olarak ele alınmış; bu tür kimseleri o görevlere getirenlerin de ağır bir dünya ve ahiret vebali taşıdığı anlatılmıştır. Haramın bireysel ve toplumsal zararları dile getirilmiş; haram yiyen kimsenin neslinde haramzadelik görülebileceği ifade edilmiştir. Ahiret inancının, dünya adaletinin işlemediği yerde bir teselli değil, mutlak bir hesap günü olduğu hatırlatılmıştır. Son olarak, helal kazancın, emanetin ehline verilmesinin önemi anlatılarak, Allah’tan hayırlı idareciler ve helal rızık ile yetişen bir nesil niyaz edilmiştir.