Tebliğin Hududu: Kulun Vazifesi, Hakk’ın Takdiri

Tebliğin Hududu: Kulun Vazifesi, Hakk’ın Takdiri

“Risale-i Nur’un mesleği ise: Vazifesini yapar, Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmaz. Vazifesi, tebliğdir. Kabul ettirmek, Cenab-ı Hakk’ın vazifesidir.”
“Risale-i Nur dünya işlerine âlet olamaz, dünya işlerinde siper edilmez.”
Tarihçe-i Hayat.304

Bazı hakikatler vardır ki, sadece akılla değil; kalple, teslimiyetle ve adabıyla anlaşılır. Risale-i Nur’un mesleği de bu hakikatlerden birine dayanır: “Vazifemizi yaparız, sonucu Allah’a bırakırız.” Ne güzel bir sır, ne derin bir terbiye!

İman hizmetinde en büyük tehlikelerden biri, neticeyi sahiplenmek ve kabul ettirmeyi kendi vazifesi sanmaktır. Oysa hak yolda olan bir davetçi, neticeye değil, vazifesine bakar. Çünkü neticeyi yaratmak, sadece Allah’ın tasarrufundadır.

Tebliğ Vazifesi: Kulun Hududu

Risale-i Nur’un mesleği, nefsin alkışını değil, Hakk’ın rızasını arar. Bu nedenle, hakikati anlatmakla yetinir; gönülleri ikna etmeye çalışmak gibi bir baskı ya da zorlama yoluna gitmez. Bu duruş, hem kalplere hürmettir hem de İlâhî takdire teslimiyettir.

Zira kalpler Allah’ın elindedir. En derin tebliğ bile, eğer kader izin vermemişse bir gönülde tesir uyandıramaz. Bu yüzden Bediüzzaman, “Kabul ettirmek Allah’ın vazifesidir” derken, bizleri hem kibirden, hem de neticeye aşırı takıntıdan kurtarır.

Risale-i Nur’un Bağımsızlığı: Dünya İşlerine Âlet Edilemez

Risale-i Nur’un bu düsturu, onu hiçbir dünya işine, siyasete veya şahsî menfaate alet ettirmemeyi de içinde barındırır. Çünkü manevî ilaç olan bu eserler, eğer dünyevî emellere perde yapılırsa, tesirini yitirir. Siyasî bir vasıta haline gelen manevî hakikatler, tarafgirliğe kurban edilir, kalplerden uzaklaşır.

Bediüzzaman’ın “Risale-i Nur dünya işlerine âlet olamaz, siper edilemez” ifadesi, onu her türlü politik çıkarın ve hizipleşmenin üstünde tutar. Zira bu eserlerin hedefi, kalpleri ıslah etmek, ahirete hazırlamak ve imanı kurtarmaktır; makam, mevki veya menfaat değil.

Nefsaniyetten Arınmış Bir Davet

Bu anlayış, aynı zamanda tebliğ ehline nefis terbiyesi dersi de verir. Neticeye değil, hakka odaklanan bir hizmet; hiddetsiz, lidersiz ve riyasız olur. Ne büyüklük davası güder ne de başarıyı kendi hanesine yazar. Bu tarz, bir nur gibi yayılır ve kalpleri fetheder.

Bugün birçok İslami hizmetin tıkanma sebeplerinden biri, bu dengeyi kaybetmesidir. İnsanlar netice odaklı hizmette aceleci olur, başarıyı kendi planlarıyla eş tutar ve sonra da başarısızlıkta yeise düşer. Oysa Risale-i Nur, sabırla, tevekkülle ve tevazuyla yapılan hizmetin sonunda, neticenin Allah’ın dilediği şekilde geleceğini öğretir.

Sonuç: Teslimiyetle Tebliğ, Siyasetten Temizlik

Risale-i Nur, Allah adına konuşur; ama Allah adına hüküm vermez. Hakk’ı anlatır; ama kalplere hükmetmez. Tebliği yapar; ama kabule zorlama getirmez. En önemlisi, dünyaya âlet edilmez, makam ve çıkar için kullanılmaz. Çünkü hakikat, dünyaya perde yapılmaz. Hakikat, perdeleri yırtmak için vardır.

Makale Özeti

Bu makale, Tarihçe-i Hayat’ta geçen “Vazifemizi yaparız, kabul ettirmek Allah’a aittir” ve “Risale-i Nur dünya işlerine âlet edilemez” düsturlarını merkeze alarak, iman hizmetinde tebliğ ve teslimiyet dengesini işler. Risale-i Nur’un mesleği, neticeye değil, vazifeye odaklıdır ve siyasî çıkarlarla ilişkilendirilmesi, manevî tesirini zedeler. Sonuç olarak, hizmetin samimiyeti ve tesiri; ihlâs, istikamet ve Hakk’a tam teslimiyetle mümkündür.

 

Loading

No ResponsesHaziran 5th, 2025