Konuşan Dünya: Yüz Bin Ağızla Söylenen Bir Hakikat
Konuşan Dünya: Yüz Bin Ağızla Söylenen Bir Hakikat
“Küre-i arz bir kafadır ki yüz bin ağzı vardır. Her bir ağzında, yüz bin lisanı vardır. Her lisanında, yüz bin bürhanı var ki her biri çok cihetle Vâcibü’l-vücud, Vâhid-i Ehad, her şeye Kadîr, her şeye Alîm bir Zat-ı Zülcelal’in vücub-u vücuduna ve vahdetine ve evsaf-ı kudsiyesine ve esma-i hüsnasına şehadet ederler.”
Sözler.741
Dünya bir taş parçası değil. Sadece üzerinde yaşadığımız bir gezegen değil. O bir kafa, bir şuur merkezi, bir hikmet sahnesidir.
Bediüzzaman Said Nursî, bu küre-i arzı konuşan bir kafa olarak tarif eder:
> “Küre-i arz bir kafadır ki yüz bin ağzı vardır. Her bir ağzında yüz bin lisanı vardır. Her lisanında yüz bin bürhanı var…”
Bu cümle, sıradan bir benzetme değil. Derin bir marifet penceresi ve tevhid aynasıdır.
Yüz Bin Ağız, Sayısız Lisan
Bu dünya, çok dilli bir kitap gibidir.
Denizler ayrı konuşur, dağlar başka söyler.
Gökyüzü kendi lisanınca fısıldarken, toprak içinden neşet eden otlar başka bir beyanla konuşur.
Hayvanların yaratılış dili farklıdır; insanların ibda ve inşa dili başkadır.
Bir arının lisanı vardır: “Beni bal için yaratan bir Rezzâk var.”
Bir nar tanesi lisanı vardır: “Her bir hücrem hesapla doludur.”
Bir kar tanesi lisanı vardır: “Simetrim rastgele değil, hikmetledir.”
Ve insanın dili: “Ben düşünebilirim çünkü bana düşündüren biri var.”
Her varlık, hal diliyle ve var oluşuyla konuşur. Ve hepsi, bir tek hakikati söyler:
“Ben tesadüf değilim. Sanatlıyım. Sanatkârım var.”
Kâinatın Eşsiz Vaazı
Küre-i arz, sadece yaşanılan bir mekân değil; aynı zamanda bir vaaz kürsüsüdür.
Her mevsim bir hutbedir.
Her yağmur damlası bir ayet gibidir.
Her çiçek, her böcek, her bebek, her ses… bir kelime, bir cümle, bir delildir.
Ve hepsi bir ağızdan değil; her biri ayrı ağızlardan ve ayrı lisanlardan dile gelir.
Bir araya geldiklerinde kâinatın tek bir mesajı yankılanır:
“La ilâhe illâ Hû… Ondan başka ilah yoktur!”
Küre-i Arz: Şehadet Eden Bir Kafa
Neden “kafa” benzetmesi yapılmış?
Çünkü kafa, idrakin ve şuurun merkezidir. Dünya da akıl sahipleri için bir ibret merkezidir.
Kafa, göz, kulak, ağız gibi iletişim vasıtalarının birleşimidir. Dünya da gözle görülen, kulakla işitilen, kalple hissedilen yüz binlerce delilin toplandığı bir organdır.
Kafa, fikir üretir. Dünya da her aklı selimi, imanla buluşturacak fikirlerin kaynağıdır.
Yüz Bin Bürhan: Her Şey O’nu Gösteriyor
Her ağzın yüz bin lisanı, her lisanın da yüz bin bürhanı olduğu ifade ediliyor. Bu ne demek?
Bu şu demek:
Her varlık, kendi cinsine mahsus bir şekilde Allah’ı anlatır.
Her özellik, ayrı bir delildir.
Her detay, bir sanat inceliğiyle konuşur.
Bir karıncanın gözünden, bir yıldızın yörüngesine kadar her şey, binlerce yönüyle Allah’ın varlığına, birliğine, ilmine ve kudretine şahitlik eder.
Ve bu şehadet, bir kuru taklit değil; basiret sahiplerinin görebileceği parlak bir hakikattir.
İnsan Nereye Baksa O’nu Görür
Bu kainat öyle bir yapıdır ki:
İlmi olmayan göremez.
Tevhidi olmayan anlayamaz.
Şükrü olmayan kıymetini bilemez.
Oysa her yer bir aynadır. Göz değil, gönül gözü açık olan herkes için…
Her taş, her ağaç, her canlı, “Ben O’ndan haber veriyorum” der.
Sonuç ve Özet:
Bu makalede, dünya hayatının sadece bir mekân değil; akıl sahipleri için bir marifet kitabı, bir vaaz kürsüsü, bir şehadet merkezi olduğu ifade edildi. Her şey kendi diliyle konuşmakta, her unsur Hâlık’ını göstermektedir. Küre-i arz, binlerce diliyle Vâcibü’l-Vücud olan Allah’ın varlığını, birliğini ve kudretini ilan eden bir şehadet makamıdır.
Özetle: Dünya sadece dönen bir gezegen değil, her yönüyle Allah’ı anlatan bir “dil”, bir “kafa”, bir “kitaptır”. Her parçası, her ânı ve her mevcudu; Allah’ın birliğine ve kudretine yüz bin lisanda şehadet eder. Gören göz, işiten kulak, bilen kalp için bu apaçık bir hakikattir.