Mi’rac: Yetmiş Bin Perdenin Ardındaki Hakikat
Mi’rac: Yetmiş Bin Perdenin Ardındaki Hakikat
“Madem her insan cüz’iyetten ve süfliyetten tecerrüd edip en yüksek bir makam-ı küllîye çıkamıyor. O Hâkim’in küllî hitabına bizzat muhatap olamıyor. Elbette o insanlar içinde bazı efrad-ı mahsusa, o vazife ile muvazzaf olacaklar; tâ iki cihetle münasebeti bulunsun. Hem insan olmalı, tâ insanlara muallim olsun. Hem ruhen gayet ulvi olmalı ki tâ doğrudan doğruya hitaba mazhar olsun.
Şimdi madem şu insanlar içinde, şu kâinat Sâni’inin makasıdını en mükemmel bir surette bildiren ve şu kâinat tılsımını keşfeden ve hilkatin muammasını açan ve rububiyetin mehasin-i saltanatına en mükemmel tarzda dellâllık eden Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdır.
Elbette bütün efrad-ı insaniye içinde öyle bir manevî seyr ü sülûku olacaktır ki cismanî âlemde seyr ü seyahat suretinde bir mi’racı olacaktır. “Yetmiş bin perde” tabir olunan berzah-ı esma ve tecelli-i sıfât ve ef’al ve tabakat-ı mevcudatın arkasına kadar kat’-ı meratib edecektir. İşte mi’rac budur.”
Sözler.627
İnsan, cüz’îdir. Düşüncesi sınırlı, gözü dar ufuklu, aklı ise zamana ve mekâna mahkûmdur. Ne var ki, insanlık camiası içinde öyle bir fert vardır ki, o cüz’îlikten tecerrüd etmiş, ruhen ulvileşmiş, kalben arş-ı rahmete yol almış ve o daracık beşeriyet penceresinden sonsuzluğa açılan bir kapıya dönüşmüştür. İşte bu kişi, Fahr-i Âlem Hz. Muhammed Mustafa’dır (asm).
Bediüzzaman’ın ifadesiyle:
> “Madem her insan cüz’iyetten ve süfliyetten tecerrüd edip en yüksek bir makam-ı küllîye çıkamıyor… Elbette o insanlar içinde bazı efrad-ı mahsusa, o vazife ile muvazzaf olacaklar…”
Küllî Bir Temsilci: Nübüvvetin Hikmeti
Kâinat, bir anlamlar ormanıdır. Her varlık, Allah’ın isimlerinden birinin sessiz bir tercümesidir. Ama bu büyük kitabı herkes okuyamaz. Çünkü bu kelimeler ne Arapçadır ne Farsça… Bu kelimelerin dili tevhidin lisanıdır. İşte bu dili hakkıyla okuyabilen, anlayabilen ve insanlara öğretebilen yegâne muallim, Peygamber Efendimiz’dir (asm).
O, sadece bir insan değildir; aynı zamanda insanlığın temsilcisidir. Allah’ın küllî hitabına mazhar olabilecek kadar ulvî, insanların haline dert ortağı olacak kadar beşerîdir. Mi’rac, bu iki yönüyle bir köprü vazifesi görür. O, yerle gök, mahlûkatla Hâlık, fânilikle bekâ arasında gidip gelmiş, “yetmiş bin perde” ardındaki ilahi sırları gözlemlemiştir.
Yetmiş Bin Perde: Esmâdan Zâta Yolculuk
Bediüzzaman’ın “yetmiş bin perde” ifadesiyle anlattığı mertebeler, sadece mesafeler değil; manevî derecelerdir. Bunlar:
Esmâ: Allah’ın güzel isimlerinin her biri bir perde,
Sıfât: Kudret, irade, ilim gibi ilahî sıfatlar başka bir perde,
Ef’âl: Allah’ın fiilleri olan yaratmak, diriltmek, öldürmek gibi tecelliler ayrı bir perde,
Mahlukat: Varlık âleminin katmanları—madde, hayat, ruh, melekût—her biri bir perde…
Peygamber Efendimiz (asm), bu perdelerin her birinden geçmiş, kâinatın derin sırlarını bizzat müşahede etmiş, sonra tekrar insanlık âlemine dönerek bu hakikatleri bize taşımıştır.
Mi’rac: Kâinatın Sırrını Açan Anahtar
Bediüzzaman, Mi’rac’ın sadece bir mucize değil, aynı zamanda bir hikmet ve tevhid dersi olduğunu söyler. Çünkü o seyahat, Allah’ın saltanatının ihtişamını, esmalarının genişliğini, mahlûkatın çeşitliliğini gözler önüne sermiştir.
Mi’rac, Allah’ın yalnızca göklerin değil; insanın kalbinin, aklının, hayatının da Rabbi olduğunu göstermiştir. Ve bu yolculuk, bize şunu fısıldar: Her insan, kendi nefsinde küçük bir mi’rac yaşamakla mükelleftir.
Özet:
Her insan, Allah’ın doğrudan hitabına mazhar olamaz; bu sebeple bazı özel fertler (enbiya) bu vazife ile görevlendirilmiştir.
Hz. Peygamber (asm), hem insanlığa muallim olacak kadar beşerî, hem de doğrudan hitaba mazhar olacak kadar ulvî bir şahsiyettir.
Mi’rac, esmâ, sıfât, ef’âl ve mahlûkat perdelerinden geçerek, Allah’ın küllî rububiyetini ve saltanatını temaşa etmektir.
“Yetmiş bin perde”, Allah’a giden yolun manevi derecelerini ve hakikat tabakalarını temsil eder.
Hz. Peygamber’in mi’racı, kâinatın sırrını çözmek ve insanlığa ilahi hakikatleri ulaştırmak için gerçekleştirilmiş küllî ve hikmetli bir seyahattir.