Kesretten Vahdete Uzanan İlâhî Yolculuk: Mi’racın Hikmeti
Kesretten Vahdete Uzanan İlâhî Yolculuk: Mi’racın Hikmeti
“Şu kâinatın Hâlık’ı, şu kesret tabakatında nur-u vahdetini ve tecelli-i ehadiyetini göstermek için kesret tabakatının müntehasından tâ mebde-i vahdete bir hayt-ı ittisal suretinde bir mi’rac ile bir ferd-i mümtazı, bütün mahlukat hesabına, kendine muhatap ittihaz ederek, bütün zîşuur namına, makasıd-ı İlahiyesini ona anlatmak ve onunla bildirmek ve onun nazarı ile âyine-i mahlukatında cemal-i sanatını, kemal-i rububiyetini müşahede etmek ve ettirmektir.”
Sözler.632
Kâinat…
Yıldızlardan hücrelere, meleklerden insana kadar sayısız varlık tabakalarıyla dolu bir kesret âlemi. Her biri kendi âleminde bir sır, bir sanat, bir mânâ taşıyor. Ama bu kesretin arkasında bir vahdet, bir birlik, bir sonsuz Kudret cilvesi gizli.
İşte bu sonsuz çeşitlilik içinde, Cenab-ı Hak, vahdet nurunu göstermek, ehadiyet tecellilerini ilan etmek ister. Ancak bu hakikat, her gönle doğrudan hitap etmez; çünkü her akıl, o yüce mânâyı doğrudan ihata edemez.
Bu yüzden, bütün mahlukat namına, tüm şuurlu varlıklar adına, bir “ferd-i mümtaz” seçilir. O zat, kesretin en uç noktasından vahdetin zirvesine uzanan ilâhî bir hat üzerinde, manevî bir yolculuğa çıkarılır. Bu yolculuk, sadece onun şahsî yükselişi değil, bütün kâinatın ve insanlığın adına yapılan bir temsilî kabuldür. Bu yolculuk Mi’ractır.
Mi’rac: Varlığın Yalnızlığına Son Veren Bir Davet
Kâinat, kendi kendine suskundur. Eşyada bir hayret vardır ama kime arz edilir, kimin nazarına sunulur?
İşte bu noktada Mi’rac, varlığın suskunluğunu bozan bir nida gibidir.
Allah Teâlâ, Hz. Muhammed’i (asm) kesretin bağrından seçer; onu huzuruna davet eder.
Çünkü o, tüm varlıklar içinde:
En mümtaz olanıdır,
En çok mahlûkatın lisanını anlayandır,
En yüksek bakışı taşıyandır.
Onu kendi huzuruna alır; bütün yaratılmışların niyazını ve mesajını onunla kabul eder.
Ve aynı şekilde, kendi ilâhî maksadını da onunla bildirir.
Mi’rac: İlâhî Kudretin Aynasında Cemal ve Kemal Seyri
Bu yolculukta yalnızca bir sohbet yoktur; tecelli vardır.
Cenab-ı Hak, o en mükemmel nazarla:
Kendi cemal-i sanatını,
Rububiyetinin kemalini,
Varlıkların ilâhî hikmetini,
Mahlûkat aynasında bizzat ona gösterir.
Ve böylece, Hz. Peygamber’in (asm) şahsında, bütün kâinat seyredilmiş, bilinmiş, anlatılmış ve aydınlatılmış olur.
Bir Hayt-ı İttisal: Kâinattan Kudret-i İlâhiye’ye Açılan Hat
Mi’rac, sadece bir yükseliş değil; mebde ile müntehayı, kesret ile vahdeti, mahluk ile Hâlıkı birleştiren bir hattır.
Bu hat, zamandan ve mekândan münezzeh bir huzur çizgisidir.
Bir “hayt-ı ittisal”dir ki, o çizgide sadece bir fert yürür, ama arkasında bütün mahlûkatın duası, beklentisi, şükrü ve şehadeti vardır.
Özet:
Cenab-ı Hak, kâinattaki kesretin içinden bir “ferd-i mümtaz” olan Peygamber Efendimizi (asm) seçmiş, onu huzuruna davet etmiştir.
Bu davet, sadece şahsî değil, bütün şuurlu mahlûkat adına yapılmış evrensel bir temsilidir.
Mi’rac yolculuğu, kesretten vahdete, yaratılmıştan Hâlık’a, mahlûkat aynasından Cemal-i İlâhî’ye uzanan bir seyirdir.
Bu ilâhî seyr-u sülûk ile, kâinatın anlamı açılmış, ilâhî maksat bildirilmiş, Allah’ın cemal ve kemali izhar edilmiştir.
Mi’rac, varlığın yalnızlığını ortadan kaldıran, onu ilâhî huzura bağlayan bir nur yoludur.