Belânın Davetiyesi: Musibetleri Çeken Hâller

Belânın Davetiyesi: Musibetleri Çeken Hâller

Belâ ve musibetler, insanın dünya yolculuğunda karşılaştığı sarsıcı ama öğretici duraklardır. Her ne kadar dıştan bakıldığında elem verici, yıkıcı ve ürkütücü görünseler de; onların arka planında ilahî bir hikmet, terbiye ve uyarı vardır. Ancak bazı davranışlar vardır ki, bu belâ ve musibetleri adeta erkene alır, üzerimize çeker. Kur’an’ın ve sünnetin gösterdiği ölçülerle baktığımızda, bu hâl ve davranışların ciddi bir uyarı niteliğinde olduğu görülür.

  1. Şükürsüzlük ve Nankörlük

Nimete şükretmeyen toplumlar, o nimetin kıymetini kaybederler. Nankörlük, nimetin kesilmesine; şükür ise nimetin artmasına sebeptir.
Kur’an der ki:
“Şükrederseniz elbette artırırım; nankörlük ederseniz, azabım elbette çetindir.” (İbrahim, 14/7)

Nimetin içindeyken onun farkına varmamak, nankörlükle yaşamak, musibetlerin önünü açan en büyük sebeplerden biridir. Bu durumda belâ, bir uyarı tokadı gibi gelir.

  1. Zulüm ve Haksızlık

Zulüm, sadece bireye değil, topluma musibeti çeker. Zulmeden elbette cezasını bulur; ama zulme rıza gösteren de o akıbetten nasibini alır.
Hadiste şöyle buyrulur:
“Küfür devam eder ancak zulüm devam etmez.”
Zulmün yaygınlaştığı, adaletin ayaklar altına alındığı toplumlarda musibetler, adeta İlâhî adaletin tokadı olur.

  1. Ahlâksızlık ve Hayâsızlık

Toplumların çöküş süreci genellikle ahlâkî çürümeyle başlar. Helal-haram hassasiyetinin kaybolması, iffetin unutulması, hayasızlığın normalleşmesi; kitlelerin kalbini karartır. Bu hâller, belâları celbeden en kuvvetli sebeplerden biridir.
Efendimiz (s.a.v.) buyurur:
“Bir kavimde fuhuş aleni hale gelir ve yaygınlaşırsa, daha önceki ümmetlerde görülmemiş belâlar onların başına gelir.” (İbn Mâce, Fiten, 22)

  1. Hakkın Terk Edilmesi, Batılın Alkışlanması

Hakkı susturmak, batılı savunmak; şeytanın değil, insanın eliyle yapılan büyük bir tahribattır. Hakkı bilenlerin susması, batılı bilenlerin susmaması belâları hızlandırır.
Kur’an’da buyrulur:
“Öyle bir fitneden sakının ki, geldiği zaman içinizden sadece zulmedenlere dokunmaz, herkesi kuşatır. Yine bilin ki Allah’ın cezalandırması çok şiddetlidir..” (Enfâl, 8/25)

Hakkı gözetmemek, zulme ve bâtıla göz yummak; bir toplumu toptan musibete sürükler.

  1. Kibir ve İsyan

Firavunlar gibi kibirlenmek, Allah’a isyan etmek; kendini yeterli görmek, başkasına muhtaç olmadığını zannetmek; ilâhî gazabı çeken tehlikeli davranışlardandır.
“Gerçekten insan azar; kendini müstağni gördüğünde.” (Alak, 96/6-7)

Kibirli insan, belânın en büyük davetiyesini gönderir. İsyan, gafletle birleşince, musibet kaçınılmaz olur.

  1. Duasızlık ve Tevekkülsüzlük

Dua, kulluğun ruhudur. Dua edilmediğinde Allah’ın rahmet kapıları kapanmaz ama kul o kapılardan uzaklaşmış olur.
“Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var?” (Furkan, 25/77)

Duasızlık, teslimiyetin yokluğudur. Duadan uzak bir toplum, kendi başına bırakılır; bu da çoğu zaman musibetlerin sebebi olur.

Sonuç: Belâ Dersini Veren Bir Mürebbi Midir?

Evet. Belâ, bazen bir tokat, bazen bir uyarı, bazen de bir terbiye olur. Sebepler görünürde fizikî olsa da, asıl tetikleyiciler manevi ve ahlâkî zaaflardır. Günah ve gafletin çoğalması, şükürsüzlük, zulüm, iffet kaybı, kibir ve Allah’a yönelmemek; belâları adeta çağıran, hızlandıran davetiyelerdir.

Ancak musibet bir ceza olduğu kadar, bir ikaz ve rahmet de olabilir. Yeter ki insan ibretle baksın, istikametini bulsun.
Musibetler, gafleti yırtar, kalbi uyandırır, yüzü dünyadan âhirete çevirir.

Özet:

Bu makalede, belâ ve musibetlerin sebepleri Kur’ân ve sünnet ışığında ele alınmıştır. Özellikle şükürsüzlük, zulüm, ahlâksızlık, hakkın terk edilmesi, kibir ve duasızlık gibi davranışların, musibetleri tacil edip celbettiği anlatılmıştır. Belâlar sadece fizikî olaylar değil; ilâhî adaletin, rahmetin ve terbiyenin bir tezahürüdür. İnsana düşen, bu musibetleri ibret ve dönüş vesilesi olarak görmek ve kendini düzeltmektir.

 

Loading

No ResponsesHaziran 2nd, 2025