Takva Kalelerine Yardım: İhlas ve Uhuvvetle Direniş

Takva Kalelerine Yardım: İhlas ve Uhuvvetle Direniş

“Böyle bir zamanda, bu dehşetli hâdisata karşı, ihlas kuvvetinden sonra bizim en büyük kuvvetimiz; iştirak-i a’mal-i uhreviye düsturuyla kalemlerle, her biri diğerinin a’mal-i saliha defterine hasenat yazdırdıkları gibi lisanlarıyla her birinin takva kalesine ve siperine kuvvet ve imdat göndermektir.”
Tarihçe-i Hayat.293.

Zaman, fitneyle karışık, dehşetli bir zamandır. Kalplerin titrediği, fikirlerin çatıştığı, hak ile batılın birbirine karıştığı bu hengâmda, mü’minin en büyük dayanağı, Cenab-ı Hakk’ın rızasını esas alan ihlâstır. Fakat bu ihlâs, yalnızca ferdî bir duruşla değil; “iştirak-i a’mal-i uhreviye” gibi yüksek bir düsturun tatbikiyle bir kuvvet kazanır. Zira bu çağda, iman hizmetinde fertlerin değil, cemaatlerin muvaffak olma zamanı gelmiştir.

Bediüzzaman Said Nursî, bu sözleriyle bizlere iki büyük dayanak gösterir:

  1. İhlas kuvveti
  2. Takva kalelerine lisan ve kalemle yapılan yardımlar

Bugün, İslâm davası düşmanlarının sadece silahla değil, fikirle, medya ile, kültürel yozlaşmayla saldırdığı bir vakıadır. Böyle bir savaşta en tesirli silah ise kalem ve lisandır. Her bir Nur Talebesi ya da İslâm hizmetkârı, kalemini çekerken sadece kendi amel defteri için değil; aynı zamanda kardeşlerinin defterlerine de hasenat yazdırmaktadır. Aynı şekilde bir mü’min, lisanıyla, duasıyla, nasihatiyle, paylaşımıyla başka bir mü’minin takva kalesine kuvvet ve imdat gönderebilir.

Bu öyle bir dayanışmadır ki, görünmez iplerle birbirine bağlı yüreklerin, Allah’ın nazarında tek bir kalp gibi hareket etmesidir. Bu hal, ahirette büyük bir müjdeye dönüşecektir: “Sen falanca kardeşine destek verdin; onun salih amelinden sana da ecir yazıldı.”

Peki biz bugün ne yapıyoruz?

Günümüz mü’minleri arasında en çok eksik olan şey belki de manevî dayanışmadır. Kimi zaman kibir, kimi zaman dünyevî meşguliyetler, kimi zaman ise rekabet duygusu, bu uhuvveti örselemekte. Halbuki, bir mü’minin kaleminden çıkan bir hakikat yazısı, bir başkasının yaptığı bir dua ile binlere ulaşabilir. Bir videonun hazırlanmasına bir mü’min muhteva sağlar, bir başkası onu yayar, bir başkası da onun için dua eder… Böylece her biri diğerinin amel defterine ışık taşır.

Burada çok önemli bir sır vardır: Bu manevî ortaklık dünyada gözükmez, ama ahirette açığa çıkar. Bir insanın küçük bir yardımı, niyetindeki ihlâs sebebiyle büyük neticelere vesile olur. Bu yüzden mü’min, küçük gördüğü hiçbir hizmeti küçümsememeli, “Benim katkım ne olacak ki?” dememelidir. Zira Allah, ihlâslı olan zerreyi dağ kadar büyütür; gösteriş karışmış dağı ise hiç hükmünde yapar.

İşte bu yüzden bu zamanda her mü’min, bir kaleye benzetilen takva siperlerinde savaşan kardeşlerine lisanıyla, duasıyla, kalemiyle ve imkanlarıyla yardım etmeli, onları yalnız bırakmamalıdır. Çünkü bu yardımlar sadece kardeşini değil, kendi ebedî hayatını da kurtarır.

Makale Özeti:

Bu yazıda, Bediüzzaman Said Nursî’nin “İhlas kuvvetinden sonra en büyük kuvvet, iştirak-i a’mal-i uhreviye düsturuyla kardeşine kalem ve lisanla yardım etmektir” sözünden hareketle, manevî dayanışmanın önemi anlatılmıştır. Kalemle yazılanlar, lisanla yapılan destekler yalnızca bireysel değil, toplu ecir kazandırır. Günümüz mü’minlerinin bu manevî ortaklığa daha fazla sarılmaları gerektiği, küçük görülen hizmetlerin ihlâsla büyük ecirlere vesile olabileceği belirtilmiştir.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 1st, 2025