Mi’racın Sırrı: Bir Abdin Omzundaki Emanet

Mi’racın Sırrı: Bir Abdin Omzundaki Emanet

“İşte çendan o bir abddir ve o seyahat, bir mi’rac-ı cüz’îdir. Fakat bu abdin, bütün kâinata taalluk eden bir emanet beraberindedir. Hem şu kâinatın rengini değiştirecek bir nur beraberdir. Hem saadet-i ebediyenin kapısını açacak bir anahtar beraber olduğu için Cenab-ı Hak kendini “Bütün eşyayı işitir ve görür.” sıfatıyla tavsif eder. Tâ o emanet, o nur, o anahtarın cihan-şümul ve muhit ve umum kâinata âmm ve bütün mahlukata şâmil hikmetlerini göstersin.”
Sözler.618

Varlığın sükût ettiği, melekût âleminin kapılarının aralandığı bir gecede, bir abd, bir kul, semânın derinliklerine doğru yürür. Bu, zâhirde cüz’î bir yolculuktur; ama hakikatte, bütün varlıkların kaderine dokunan, kâinatın seyrini değiştiren cihanşümul bir yürüyüştür. Risale-i Nur’da geçen bu derin hakikat, Mi’rac mucizesinin sadece bir şahsî yükseliş olmadığını, ümmeti ve kâinatı içine alan büyük bir emanetin taşındığını haber verir.

Abd Ama Yalnız Değil

“İşte çendan o bir abddir…” cümlesiyle başlıyor Bediüzzaman. Evet, O bir kuldur. Ne melek, ne mukadderat üstü bir varlık… Lâkin bu kul, sıradan bir yolcu değildir. Omuzunda emanet vardır; yanında nur, elinde anahtar… Bu üç hakikat, O’nun mi’racının neden sadece kendisine değil, bütün varlığa ait bir hakikat olduğunu gösterir.

Emanet, insanın yeryüzünde taşıdığı ve bütün mahlukata karşı sorumlu olduğu halifelik sırrıdır.

Nur, hidayet ışığıdır; kâinatın karanlıklarını delip geçecek bir hakikattir.

Anahtar, saadet-i ebediyenin kapılarını açan İslâm’dır.

Bu üç şey, sıradan bir seyahati, ebedî kaderi belirleyen bir yolculuğa çevirir.

Kâinatın Rengini Değiştiren Nur

Bediüzzaman burada çok çarpıcı bir ifade kullanır: “Kâinatın rengini değiştirecek bir nur…” Bu, sadece bir mecaz değildir. Zira mi’racla beraber kâinatın manası değişmiştir. Öncesinde yıldızlar sadece bir gök cisimleri iken, mi’racdan sonra birer manevî posta kutusu, semavî tesbihçiler olarak anlaşılmıştır. Gök, sadece fiziki bir kubbe değil; arzdan arşa yükselen duâların, ibadetlerin, melekî halleri taşıyan bir âlem olarak kavranmıştır.

İşiten ve Gören Rabb’in Delili

Bu büyük yolculuğun sonunda, Cenab-ı Hakk’ın “Bütün eşyayı işiten ve gören” sıfatlarıyla tavsif edilmesi, Mi’rac’ın sadece bir keramet değil, büyük bir ilahî mesaj taşıdığını gösterir. Çünkü bu yolculuk, Allah’ın kullarıyla ilgilendiğini, onları duyduğunu, gördüğünü ve onlara mukabelede bulunduğunu gösteren şaheser bir rahmet ifadesidir. Bu da mi’racın sadece Hz. Peygamber’in değil, onunla beraber bütün insanlığın kaderini aydınlatan bir dönüm noktası olduğunu ilan eder.

Bir Kulun Omuzundaki Cihan

Hz. Peygamber (asm), mi’racda sadece kendi manevi kemalatı için yürümemiştir. Onun yürüyüşüyle insanlığın alnına secde değmiş, yıldızlara göz değmiş, ebediyete yol açılmıştır. Bu yürüyüş, kâinatın içinde kaybolan insana bir rota çizmiş, hayatın anlamını gökler ötesinden haber veren ilahi bir hitaba dönüştürmüştür.

Özet:

Mi’rac yolculuğu, zâhirde bireysel gibi görünse de aslında kâinatı ve insanlığı içine alan küllî bir seyahattir.

Hz. Peygamber (asm), bu yolculukta emanet (hilafet sırrı), nur (hidayet), ve anahtar (ebedî saadet) gibi büyük hakikatleri taşımaktadır.

Mi’rac, sadece bir mucize değil; kâinatın manasını ve rengini değiştiren, ilâhî bir mesaj ve hikmet tecellisidir.

Allah’ın “Her şeyi işiten ve gören” sıfatlarıyla tecellî ettiği bu gece, insanın ebedî kaderine açılan bir kapı olmuştur.

Netice olarak Mi’rac, bir kulun yürüyüşünde gizlenen kâinat çapında bir inkılâbın ve değişimin adıdır.

 

Loading

No ResponsesHaziran 1st, 2025