İman Elması, Siyaset Şişesine Kurban Edilemez

İman Elması, Siyaset Şişesine Kurban Edilemez

“İman hizmeti, iman hakaiki, bu kâinatta her şeyin fevkindedir; hiçbir şeye tabi ve âlet olamaz. Fakat bu zamanda ehl-i gaflet ve dalalet ve dinini dünyaya satan ve bâki elmasları şişeye tebdil eden gafil insanlar nazarında o hizmet-i imaniyeyi hariçteki kuvvetli cereyanlara tabi ve âlet telakki etmek ve yüksek kıymetlerini umumunun nazarında tenzil etmek endişesiyle, Kur’an-ı Hakîm’in hizmeti bize kat’î bir surette siyaseti yasak etmiş.”
Tarihçe-i Hayat.289.

Zamanın içinde yürürken, bazen ayaklarımız taşlara takılır, bazen yönümüzü kaybederiz. Fakat hakikat yolcularının bir pusulası vardır: İman hizmeti. O, sadece bir vazife değil; hakikatin, ebediyetin ve insaniyetin en yüce gayesidir. Bu yüzden, Bediüzzaman Hazretleri, iman hakikatlerini dünyadaki hiçbir cereyana tabi kılmamayı hayatı boyunca temel prensip edinmiştir.

> “İman hizmeti, bu kâinatta her şeyin fevkindedir; hiçbir şeye tâbi ve âlet olamaz.”

Bu cümle, hem bir duruşu hem de bir ihlâs dersi verir. Çünkü iman hizmeti, Allah namına yapılır. Onun kıymeti, fani menfaatlere bağlanamaz. Siyasetin cazibesi, ideolojilerin gösterişli vaatleri, iman hakikatlerinin üstünde değildir. Eğer böyle bir kutsal hizmet, bir cereyana, bir dünya hesabına, bir siyasî hedefe âlet edilirse, o elmas hizmet şişeye dönüşür.

Siyasetin Gölgesinde Parlaklık Solar

Siyaset, insan hayatının bir parçasıdır. Ancak siyaset, mücadele, tarafgirlik ve menfaat esası üzerine döner. Bu hâl, iman hizmetinin safiyetini zedeler. Çünkü iman, kalpte doğar, ihlâsla büyür. Siyasetin dili ise çoğu zaman menfaat, kavga ve bölünme ihtiva eder.

Bediüzzaman bu sebeple siyaseti iman hizmetine zarar verecek bir tehlike olarak görmüştür. Zira;

> “Ehl-i gaflet ve dalalet ve dinini dünyaya satanlar,
iman hizmetini siyasete alet etmekle, kıymetini tenzil ederler.”

Bir mü’min, iman hizmetine başladığında, Allah için konuşur, Allah için yazar, Allah için tebliğ eder. Fakat bu hizmet siyasî bir zeminle bağ kurduğunda, artık gözler Allah rızasından çok, hangi partiye, hangi cemaate, hangi gruba hizmet ettiğine çevrilir. Neticede, hakikat perde altında kalır, isimler ve sloganlar öne çıkar.

İman Hizmetinin Bağımsızlığı, Hakikatin Parlaklığıdır

Tarih boyunca tebliğ eden bütün peygamberler ve hak dava sahipleri, Allah’ın mesajını dünyaya alet etmemişlerdir. İbrahim (as), Nemrud’un sarayında dahi hakikat için susmadı ama menfaat için eğilmedi. Musa (as), Firavun’a karşı hakla yürüdü ama hiçbir dünyevi saltanatı kendi davasına karıştırmadı. Resul-i Ekrem (asm) ise “Güneşi sağ elime, ayı sol elime verseniz vazgeçmem” diyerek bu duruşu ebedileştirdi.

Bediüzzaman da aynı çizgide yürüdü. “Biz, imanı kurtarmaya çalışıyoruz; siyaset bizim işimiz değil.” diyerek, iman hizmetinin istikametini korudu. Onun bu tavrı, dünyevi kazançları reddetmek değil; davanın elmasını şişeye çevirmemek içindi.

Bugün de En Büyük Tehlike: Hakikat Üstü Gölge Düşüren Menfaatler

Bugün bazı hizmetlerin değer kaybetmesinin sebebi, onların siyasetin gölgesine girmesidir. İnsanlar artık “hangi partiye yakındır?” diye soruyor, “Allah rızası için mi konuşuyor?” demiyor. Bu da gösteriyor ki, iman hizmeti ancak istiklaliyle, bağımsızlığıyla, riyasetsizliğiyle kıymetlidir.

Bu nedenle her mü’minin, özellikle tebliğ ve hizmet vazifesi üstlenenlerin, bu çizgiyi net biçimde görmesi gerekir: İman elması, şeffaf görünen ama kırılgan olan siyaset şişesine kurban edilemez.

Makale Özeti

Bu makale, Bediüzzaman Said Nursî’nin iman hizmetinin siyasete alet edilmemesi gerektiğine dair tesbitine dayanmaktadır. İman hizmeti Allah için yapılır; hiçbir dünya cereyanına, siyasî yapıya veya menfaat zeminine bağlanamaz. Siyasete bulaşan tebliğ, hakikatini kaybeder, kıymeti düşer. Bu nedenle Kur’an’ın bu asırdaki hizmetkârları, siyasi eğilimlerden ve tarafgirlikten uzak durarak, imanın saf hakikatini temsil etmelidir.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 1st, 2025