Hayatın Ağırlığı ve Dünya Sarhoşluğu: Asrın Büyük Tuzağı

Hayatın Ağırlığı ve Dünya Sarhoşluğu: Asrın Büyük Tuzağı

“Bu acib asrın hayat-ı dünyeviyeyi ağırlaştırması ve yaşama şeraitini ağırlaştırıp çoğaltması ve hâcat-ı gayr-ı zaruriyeyi, görenekle tiryaki ve müptela etmekle hâcat-ı zaruriye derecesine getirmesiyle, hayatı ve yaşamayı, herkesin her vakitte en büyük maksat ve gayesi yapmıştır. Onunla hayat-ı diniye ve ebediye ve uhreviyeye karşı ya set çeker veya ikinci, üçüncü derecede bırakır. Bu hatanın cezası olarak öyle dehşetli tokat yedi ki dünyayı başına cehennem eyledi.”
Tarihçe-i Hayat.283

Zaman ilerledikçe insanlık ilerlemedi, yalnızca yükü arttı. Bu asır, teknik gelişmelerin, konforun ve maddî bolluğun zirveye çıktığı bir dönem gibi görünse de, Bediüzzaman’ın deyişiyle aslında “hayat-ı dünyeviyeyi ağırlaştıran” ve insanı yaşama telaşıyla boğan bir tuzak çağdır. Artık yaşamak bir nimet değil, bitmeyen bir yük haline gelmiştir.

Bugünün insanı, “yaşamak” adına ömür tüketiyor, ruhunu yitiriyor, kalbini ihmal ediyor. Eskiden bir çuval un, bir avuç tuz, bir çift ayakkabı ve birkaç kap giysiyle geçinen insanlar; şimdi dolaplar dolusu eşyaya, dijital bağımlılıklara, gösterişe ve tatmine ulaşmadan yaşamış sayılmıyor. Artık “zorunlu ihtiyaçlar” bile genişledi, sınır tanımadı, insanları esir aldı.

> “Hâcat-ı gayr-ı zaruriyeyi, görenekle tiryaki ve müptela etmekle hâcat-ı zaruriye derecesine getirdi.”

Bu cümle, bir asrın acı fotoğrafını çekiyor. Lüks, ihtiyaç oldu. Keyif, alışkanlık oldu. Gösteriş, mecburiyet gibi sunuldu. Ve böylece hayatın asıl amacı olan Allah’a kulluk, ahireti kazanmak ve ruhu beslemek, ya unutuldu ya da ertelendi.

Hayat Gayesini Kaybeden İnsan, Her Şeyini Kaybeder

İnsan, yaşamak için yaratılmadı; yaşarken kulluk etmek için yaratıldı. Fakat bu hakikat, modern çağın göz kamaştırıcı sahte ışıklarıyla perdelendi. Herkesin zihnine “önce yaşam” sloganı kazındı. Ama bu yaşama aşkı, aslında ölüm korkusunun bir başka şekliydi.

Bugün birçok insan, yaşamaya tutunmak adına ahiretini bırakıyor. Bir terfi uğruna namazı, bir dost meclisi uğruna haramı, bir tatil uğruna tesettürü terk ediyor. Hayatın geçici konforu için ebedî saadetini riske atıyor. İşte bu yüzden, Allah bu büyük gafletin cezasını bu çağın insanına dünyada çektiriyor:

> “Bu hatanın cezası olarak öyle dehşetli tokat yedi ki dünyayı başına cehennem eyledi.”

Dikkat edin; bu ceza, sadece ahirette değil, dünyada başlıyor. Kalpler sıkılıyor, ruhlar daralıyor, boşluk büyüyor, depresyon yayılıyor. Çünkü dünya, dünya için yaşanmaz. Ruhun gıdası verilmeyince beden ne kadar beslenirse beslensin, insan ağırlaşır ama doymaz.

Çare: Önceliği Değiştirmek, Ruhun Sırasını Öne Almak

Bu kısır döngüden çıkış, lüksü terk etmekle değil, öncelikleri yeniden tanımlamakla mümkündür. Elbette yaşayacağız, çalışacağız, evimiz olacak, ailemizle geçineceğiz. Ancak bunu uhrevi gayelere tabi kılmadıkça ne mal, ne makam, ne konfor insana huzur vermez.

Çünkü hayatın amacı yalnızca “yaşamak” değil, Allah için yaşamaktır. O zaman yaşadığımız her şey ibadet hükmüne geçer. Bir dilim ekmek şükür olur, bir adım infak olur, bir söz tebliğ olur. Böylece dünya ağırlaşmaz; aksine hafifler, anlamlanır ve ebediyete açılır.

Makale Özeti

Bu makale, Bediüzzaman Said Nursî’nin “asrın hayatı ağırlaştırması ve gayr-ı zaruri ihtiyaçları zaruri gibi göstererek insanı dünyaya mahkûm etmesi”ne dair tesbitine dayanmaktadır. Asrımız, yaşama arzusunu putlaştırarak insanları ebedî saadetten uzaklaştırmakta, dünyevî lezzetleri zaruri hale getirerek kalpleri boş bırakmaktadır. Bu gafletin cezası ise dünyada dahi cehennemî bir hayat olarak tezahür etmektedir. Kurtuluş, hayatın gayesini yeniden iman, takva ve ahiret merkezli hale getirmekle mümkündür.

 

 

Loading

No ResponsesHaziran 1st, 2025