Zerrelerin Yolculuğunda İlâhî Kanunların Tecellisi
Zerrelerin Yolculuğunda İlâhî Kanunların Tecellisi
“Kanun-u rububiyet, kanun-u kerem, kanun-u cemal, kanun-u rahmet, kanun-u hikmet, kanun-u adl, kanun-u ihata-i ilmî gibi pek çok muazzam kanunların görünen uçları arkalarında birer ism-i a’zam ve o ism-i a’zamın tecelli-i a’zamını gösteriyor. Ve o tecelliden anlaşılıyor ki sair mevcudat gibi şu dünyadaki tahavvülat-ı zerrat dahi gayet âlî hikmetler için kaderin çizdiği hudut üzerine kudretin verdiği evamir-i tekviniyeye göre hassas bir mizan-ı ilmî ile cevelan ediyorlar. Âdeta başka yüksek bir âleme gitmeye hazırlanıyorlar. Öyle ise zîhayat cisimler, o seyyah zerrelere güya birer mektep, birer kışla, birer misafirhane-i terbiye hükmündedir. Ve öyle olduğuna bir hads-i sadıkla hükmedilebilir.,
Sözler. 30. Söz
İnsanlık, maddeyi çözmeye çalışırken onu yalnızca fiziksel yapı ve hareket düzleminde anlamaya çalıştı. Oysa bir zerreyi dahi anlamak, onu idare eden ilâhî kanunları idrak etmekle mümkündür. Bediüzzaman’ın bu veciz beyanı bize gösteriyor ki, maddenin ve bilhassa zerratın (atomların) hareketleri yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda ilâhî bir iradenin, bir kudretin, bir rahmetin ve bir hikmetin izlerini taşır.
Zerrede Tecelli Eden İsimler
Bir atomun en basit hareketi bile; arkasında Rubûbiyet (terbiye edicilik), Kerem (cömertlik), Cemal (güzellik), Rahmet (şefkat), Hikmet (gaye ve fayda üzerine yaratılış), Adl (denge ve adalet) ve İlm-i Muhît (her şeyi kuşatan bir ilim) gibi yedi kudsî ismin kanunlarının yansımasını taşır. Bu kanunlar, kâinatta görülen düzene yalnızca sebep değil, aynı zamanda manevî bir güzellik ve anlam da katmaktadır.
Zerre, dışarıdan bakıldığında küçük ve şuursuz görünse de, onun hareketinin arka planı âdeta ilâhî bir laboratuvar gibidir. Kâinat çapında geçerli olan bu kanunlar, her bir zerrede -tıpkı bir hologramın bütün resmi içinde barındırması gibi- bütün isimlerin tecellilerini yansıtır.
Tahavvülat-ı Zerrat: Değişim, Dönüşüm ve Terbiye
Zerreler sürekli hareket halindedir. Onlar bir cisimden başka bir cisme geçerken, bir hâlden başka bir hâle girerken, bu dönüşüm başıboş bir serserilik değil; kaderin çizdiği sınırlar içinde, ilâhî bir ilmin terazisiyle ölçülmüş, hassas bir nizama göre gerçekleşmektedir.
Bu hareketlilik, onların başka bir âleme hazırlandığını düşündürür. Tıpkı bir askerin eğitim süreci gibi… Her geçtikleri canlı beden, onlara yeni bir görev, yeni bir terbiye verir. Bu bedenler birer meşher (sergi yeri), mektep (okul), kışla (askerî eğitim yeri) ve aynı zamanda misafirhane (geçici konaklama yeri) gibidir.
Zîhayat Cisimler: Zerratın Talim Gördüğü Mektepler
Zîhayat (canlı) bedenler, zerrelerin girdiği ve birer anlam kazandığı mekânlardır. Bir hücrede görev alan atom, o organizmanın bir parçası olarak belirli bir faaliyeti yerine getirir. O faaliyet, onu sıradanlıktan çıkarır; “emir kulu” bir hizmetkâra dönüştürür. İlâhî sistemin bir askeri hâline gelir.
İşte bu yönüyle, canlı bedenler, kendilerine hizmet eden zerreleri de nurlandırır, ebedîliğe hazırlar. Zerreler, bu geçici vazifelerle manevî bir kıymet kazanır. Bu da, dünyadaki maddî varlığın yalnızca dünya için değil, âhiret için de bir hazırlık süreci olduğunu gösterir.
İlâhî Kanunların Görünen Uçları
Söz konusu yedi ilâhî kanun —rububiyet, kerem, cemal, rahmet, hikmet, adl ve ilim— sadece teori değil, zerrelerin hayatında bizzat müşahhas olarak gözlemlenebilir. Bir hücrenin içinde dengeli bir biçimde yer alan elementlerde adl, o elementin başka bir varlığa faydalı hâle gelmesinde kerem, vücutta mükemmel bir düzende işlemesinde hikmet, canlılara şifa ve besin olarak yansımasında rahmet ve bunların hepsinin arkasındaki eşsiz tertipte ihata-i ilmî tecelli eder.
Bu yönüyle zerrelerin hareketi, sanki perde arkasında tecelli eden bir ism-i a’zamın (Allah’ın en büyük ismi) nurundan yansımış birer yıldız parıltısı gibidir.
Sonuç: Zerrenin Değeri, Onun Vazifesindedir
Madde küçüldükçe manevî derinlik artar. Bir zerrede dahi Rahman’ın isimleri tecelli ediyorsa, onun hareketi başıboş olamaz. Her bir zerre; ebediyet yolcusu bir asker, bir talebe, bir memur gibidir. Zîhayat bedenlerde aldığı eğitim, onu yalnızca fizikî değil, manevî olarak da dönüştürür.
Ve her bir zerre, kudret kalemiyle yazılmış bir harf gibidir. Onu okuyan, arkasındaki ilmi, rahmeti, hikmeti, adaleti ve güzelliği görür. Görmeyen ise yalnızca toz zerresi zanneder.
Özet
Bu makale, Bediüzzaman’ın 30. Söz’deki derin bir pasajı üzerine kaleme alınmıştır. Zerrelerin hareketi sadece fiziksel değil, arkasında yedi kudsî ilâhî kanunun (rububiyet, kerem, cemal, rahmet, hikmet, adl, ilm-i ihata) izlerini taşıyan manevî bir seyirdir. Zîhayat cisimler ise bu zerrelerin terbiye gördüğü birer mektep gibidir. Zerreler bu dünyada geçici görevlerle manevî kıymet kazanır ve âhiret âlemine lâyık hale gelir. Bu durum, ilâhî isimlerin tecellisinin en küçük maddede bile apaçık göründüğünü ispat eder.