Kalpte Taayyün Eden Hakikat: Arşa Sığmayan, Kalbe Sığan Sır
Kalpte Taayyün Eden Hakikat: Arşa Sığmayan, Kalbe Sığan Sır
“Yere ve göğe sığmam. Fakat, mümin kulumun kalbine sığarım.” Hadis-i Kudsi
> Ne yer bana sığar, ne gök. Lakin mümin kulumun kalbine sığarım.”
Bu hadisin lafzî olarak anlaşılması, yani “Allah kalbe sığar” ifadesinin cismânî bir yer tutma anlamında yorumlanması, ehli sünnet itikadına aykırıdır. Zira Allah mekândan ve zamandan münezzehtir:
> “O, hiçbir şeyin benzeri değildir.” (Şûrâ, 11)
“Allah, her şeyi kuşatandır, ama hiçbir şey O’nu kuşatamaz.” (Bakara, 255)
Dolayısıyla burada kastedilen “sığmak” maddî değil, tecellî etmek, taayyün etmek, ma’rifetle bilinmek anlamındadır.
Murad Nedir?
Bu hadisten murad; Allah’ın, yarattığı mekânlara sığamayacak kadar aşkın (müteal) olduğu hâlde, kalbini arıtan bir müminin gönlünde marifetiyle, muhabbetiyle ve tecellisiyle varlık bulmasıdır.
Allah’ın kalbe sığması; orada tevhid nurunun, muhabbetin, takvanın, ihlasın, yani ilahi sıfatların yansımalarının zuhur etmesidir. Kalp, Allah’a ait olan bu sıfatlara bir ayna gibi dönüştüğünde, Cenab-ı Hak orada marifetiyle tanınır.
Kalp: İlahi Tecellî Mekânı
Kur’an’da da, kalbin anlayış ve idrak merkezi olduğu sıkça vurgulanır:
“Onların kalpleri vardır; fakat onunla anlamazlar.” (A’râf, 179)
“Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olur.” (Ra’d, 28)
Kalp, sadece bir et parçası değil; insanın hakikatle temas ettiği, nurla dolduğu, Rabbiyle konuşabildiği mânevî bir merkezdir.
> “Kalp, Arş-ı Rahman’ın yeryüzündeki temsilcisidir.”
Mümin Kalbi Nasıl Bu Makama Erişir?
- Tevbe ve Tezkiye: Kalp önce günahlardan arınmalıdır. Kirli bir kalpte nur parlamaz.
- Zikir ve Tefekkür: Sürekli Allah’ı zikreden bir kalp, zamanla ilahi feyze açık hâle gelir.
- İhlas ve Takva: Allah için yapılan işler, kalbi saflaştırır. Samimiyet, nuru çağırır.
- Aşk ve Marifet: Allah’ı sevmek ve tanımakla, kalp artık başka bir hakikate kapı açar.
Böyle bir kalpte artık sadece Allah’ın zikri, sevgisi ve marifeti hüküm sürer. İşte bu kalp, “yere göğe sığmayan Rabbin” ilahi tecellîsine mekân olur.
Kalbini Arş Yapanlara Selam Olsun
Kalbini temizleyen, içinde kin, kibir, riya, şehvet barındırmayan, sadece Allah’a açan müminler… Onlar yere göğe sığmayan Rabbin, “sırrını” taşıyan yeryüzü emanetçileridir.
Bu hadis, müminin sorumluluğunu da ihtiva eder. Kalbinde Allah’ın nazarı varsa, artık her işte, her sözde ve her düşüncede Allah’ı hesaba katması gerekir. Bu, sadece bir marifet hali değil, aynı zamanda ağır bir emanettir.
Bu konuda İmamı Rabbani şöyle der:
Yer ve gök, imkan dairesine dahildir. La mekani [mekansız] olan, mekana sığmaz. Bi-çun olan, çünde aram eylemez. [Allahü teala, yaratılanda yerleşmez]. Müminin kalbi mekansızdır. Niçin ve nasıldan beridir. Onda sığışma mütehakkıktır [tahakkuk edendir].
Bu sığmadan murad, vücut mertebesinin kendisi değil, sureti, örneği sığmaktadır. Kendisinin sığması düşünülemez.
Özet
“Yere göğe sığmam ama mümin kulumun kalbine sığarım” hadisinde Allah’ın kalbe maddi anlamda sığması değil, mânevî olarak tecellî etmesi anlatılır. Ehli sünnet alimleri bu hadisi ilahi marifet ve muhabbetin kalpte yerleşmesi olarak yorumlamışlardır. Kalp, temizlenip Allah’a yöneldiğinde, bir tefekkür mabedi, bir arş aynası hâline gelir. Bu makama eren kalp, Allah’ın nazar ettiği bir sır taşıyıcısıdır.