Ene: Kâinatın Tılsımını ve Esma-i İlahiyenin Hazinesini Açan Anahtar

Ene: Kâinatın Tılsımını ve Esma-i İlahiyenin Hazinesini Açan Anahtar

“Ene, künuz-u mahfiye olan esma-i İlahiyenin anahtarı olduğu gibi kâinatın tılsım-ı muğlakının dahi anahtarı olarak bir muamma-yı müşkül-küşadır, bir tılsım-ı hayret-fezadır. O ene, mahiyetinin bilinmesiyle o garib muamma, o acib tılsım olan ene açılır ve kâinat tılsımını ve âlem-i vücubun künuzunu dahi açar.”
Sözler. 30. Söz

İnsanlık tarihi boyunca felsefeciler, sûfîler ve arifler bir hakikatin peşinden koştular: “Ben kimim? Neden varım? Bu kâinat neyi anlatıyor?” Bu sorulara verilen her cevap, bir anahtarı arayan yolculardı. Bediüzzaman Said Nursî ise bu anahtarın “ene” yani “benlik” olduğunu ifade eder. Ama bu, sıradan bir benlik değil; içinde kâinatın sırlarını ve İlâhî isimlerin hazinelerini taşıyan, çözüldüğünde hem insanın hem de kâinatın manasını aydınlatan muazzam bir tılsımdır.

Ene: Esma-i Hüsna’nın Misalî Bir Ölçeği

Cenab-ı Hakk’ın “künuz-u mahfiye” olarak tanımladığı Esma-i Hüsna’sı —yani gizli hazineleri— insanda “ene” vasıtasıyla tanınır hale gelir. Nasıl ki güneşin ışığı aynada yansıyınca görülür, ene de Allah’ın isimlerine bir ayna olur. İnsan, kendi içindeki şefkat hissiyle Rahman ismini, ilimle Alîm ismini, adaletle Adl ismini tanır. Ama bu, o sıfatların insana ait olduğu anlamına gelmez. Aksine, bu duygular ve mahiyetler sadece İlâhî olanı tanımak için insana verilmiş ölçülerdir.

Ene; “ben” diyen bir temsildir ama bu temsil, mutlak hakikati anlamak için geçici bir levhadır. Allah, kuluna “kendinden bir şey varmış gibi” gösterir, ta ki kul kendinde olmayanı tanısın.

Kâinatın Tılsımı da Ene ile Açılır

Kâinat, ilk bakışta birbirinden kopuk hadiselerin yaşandığı, milyonlarca yıldızın boşlukta savrulduğu dev bir sistem gibi görünür. Ancak dikkatli bir göz, her şeyin birbiriyle bağlantılı, ölçülü, anlamlı ve maksatlı olduğunu fark eder. Bu anlam ve maksada ulaşmanın yolu, dışa değil içe, yani “ene”ye yönelmekle mümkündür.

Çünkü ene, kâinattaki düzenin anlaşılması için insana verilen şifreleyici bir cihazdır. Senin acziyetin, yaratılmışlığını gösterdiği gibi; kâinattaki her şeyin de yaratılmış olduğuna delil olur. Senin sınırlı gücün, mutlak kudrete olan ihtiyacı gösterdiği gibi; bütün mahlukatın da aynı Kudret’e bağlı olduğunu anlamaya yarar. Bu farkındalık, kâinatı anlamlı kılar. Artık yıldızlar boşlukta değil, Allah’ın emriyle dizilmişlerdir. Dağlar tesadüfen değil, hikmetle yerleştirilmiştir. Atomlar bile başıboş değil, İlâhî iradenin izinde dönmektedir.

Muamma Açıldıkça Marifet Doğar

Ene’nin içindeki tılsım açıldıkça insan, aslında kendinde bir hiçlik ve acizlik olduğunu idrak eder. Ama bu hiçlik, onu umutsuzluğa değil, sonsuz olan Zât’a yönlendirir. Ene’nin tılsımı, benlik davasını bırakıp kulluk hakikatine teslim olmakla çözülür. Ve bu çözülme; insanın yaratılış gayesini, kâinatın hikmetini ve Allah’ın isimlerini birlikte açar.

Sonuç: Kendi İçindeki Anahtarı Tanıyan, Kâinatın Kapılarını Açar

İnsana verilen “ene”, hem Allah’ın isimlerini tanımak hem de kâinatın sırrını çözmek için yaratılmış ilahî bir ölçü, mecazî bir temsildir. Onun hakikatine ulaşmak, sadece bireysel bir gelişim değil; aynı zamanda varlığın bütününe dair bir uyanış demektir. Ene’yi çözen, hem kendini hem de kâinatı tanır; hem mahlûk olduğunu bilir, hem de Hâlık’ına giden yolu bulur.

Özet

Bu makalede, “ene” kavramının Esma-i Hüsna’nın ve kâinatın sırlarının anlaşılmasındaki merkezi rolü işlenmiştir. Ene, insanın benlik idrakidir; fakat bu idrak, İlâhî isimlere misal teşkil etmek üzere verilmiş mecazî bir cihazdır. Ene’nin doğru anlaşılması, hem insanın kulluk hakikatine ulaşmasını hem de kâinatın anlamını kavramasını sağlar. Böylece ene, hem bir tılsım hem de o tılsımı açan anahtar olur.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 31st, 2025