Ene: Kâinatın Anahtarı ve İnsanın İmtihanı
Ene: Kâinatın Anahtarı ve İnsanın İmtihanı
“Âlemin miftahı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Kâinat kapıları zâhiren açık görünürken hakikaten kapalıdır. Cenab-ı Hak, emanet cihetiyle insana ene namında öyle bir miftah vermiş ki âlemin bütün kapılarını açar ve öyle tılsımlı bir enaniyet vermiş ki Hallak-ı kâinat’ın künuz-u mahfiyesini onun ile keşfeder. Fakat ene, kendisi de gayet muğlak bir muamma ve açılması müşkül bir tılsımdır. Eğer onun hakiki mahiyeti ve sırr-ı hilkati bilinse kendisi açıldığı gibi kâinat dahi açılır.”
Sözler. 30 söz
“Âlemin miftahı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır.”
— Sözler, 30. Söz
İnsan, kâinat içre bir zerre gibi küçük; fakat taşıdığı sırlar cihetiyle âlem kadar büyüktür. Nefsi ona hem perde hem pencere; hem zincir hem anahtar olur. Ve ona “ene” namıyla öyle bir sır emanet edilmiştir ki, bu küçük kelime, büyük hakikatleri açan tılsımlı bir kilittir.
Kâinat Kapıları ve Ene’nin Tılsımı
Zâhirde kâinatın kapıları herkese açıktır: Güneş herkese doğar, rüzgâr herkesi serinletir, çiçek herkes için kokar. Fakat bâtında, bu görünenler ardında yatan manalar, maksatlar ve hakikatler herkese açılmaz. Bu sırlar, kalbin ve aklın derinlerine işlenmiş bir anahtarla; yani “ene”nin doğru okunmasıyla açılır.
Ene (benlik), ilk bakışta sıradan bir kavram gibi görünse de, hakikatte sonsuz bir derinliğe açılan bir kapıdır. Ene’nin asıl maksadı, insanın kendisini Yaratan’a nisbetle tanımasıdır. Bu da onu mutlak kudret, ilim, irade gibi sıfatlara bir ayna kılarak olur. İnsan kendi “ben”iyle Allah’ın “Ben”ini tanır. Kendi sınırlı ilmiyle, Allah’ın sonsuz ilmini fark eder. Bu cihetle ene, bir ölçü aletidir; marifet terazisidir.
Ene’nin Sapması: Hazineyi Unutturur
Fakat ene, bir tılsımdır. Doğru okunmadığında kişiyi karanlık bir gaflete sürükler. Ene, kendisini mutlak zannettiğinde, yaratılış maksadının aksine bir yola girer. Kendine ait olmayan ilim, kudret ve mülkü sahiplenmeye başlar. Bu da onu en yüksek makamlardan, en derin sapmalara sürükler. Firavunlar, Nemrutlar, modern şirk ve egoizmler hep bu yanlış okumanın ürünüdür.
İşte bu noktada ene, Allah’a açılan bir anahtar değil, hakikate kapanan bir perde hâline gelir. Halbuki ene, “ben” demekle değil, “Sen varsın” demekle kemal bulur.
Ene’yi Anlamak Kâinatı Anlamaktır
Ene, doğru anlaşıldığında yalnızca insanı değil, kâinatı da aydınlatır. Çünkü insan, kâinatın küçültülmüş bir misalidir. Kalbinde rahmetin, aklında hikmetin, vicdanında adaletin birer tecellisi vardır. Bu da gösterir ki ene’nin sırrı çözüldükçe, bütün âlemin sırları da bir bir çözülmeye başlar.
Kâinattaki her şeyin manasını bilen biri, kendisini bilen biridir. Ve kendisini tanıyan biri, Rabbini tanır. Ene, bu tanımanın hem başlangıcıdır hem de yoludur.
Bir İmtihan Vesilesi Olarak Ene
Ene, insana verilmiş bir emanet ve imtihan vesilesidir. Ya onu bir ilâh gibi görüp kulluğu terk eder ya da onu bir kul gibi görüp Halık’ına teslim eder. Birincisi insanı şeytanın yoluna, ikincisi peygamberlerin izine yönlendirir. Bu açıdan ene, insanın cennete veya cehenneme yolculuğunun pusulasıdır.
Sonuç: Ene’yi Tanı, Âlemi Anla, Rabbini Bil
Ene, basit bir kelime değil; derin bir hakikat, gizli bir hazinedir. Onu anlayan, sadece kendisini değil; bütün âlemi anlar. Onu yanlış kullanan, kendine put yapar. Doğru kullanan ise onunla Yaratan’ına pencere açar. Ene, yalnızca “ben” demek değil; “ben acizim, fakirim; Sen ise Kudret ve Rahmet Sahibisin” diyebilmenin şuurudur.
Özet
Bu makale, insanın nefsi içinde saklı olan “ene”nin hakikatini ve bu sırrın kâinatla ilişkisini ele almıştır. Ene, kâinatı anlamaya yarayan ilâhî bir anahtar, fakat aynı zamanda insanı gaflete sürükleyebilecek bir tılsımdır. Doğru okunursa insan Rabbini tanır, yanlış okunursa benliğine tapar. Dolayısıyla ene, hem marifetin kapısı hem de imtihanın merkezidir. Onu bilen, kendini ve Rabbini tanır; bilmeyen, hem kendine hem kâinata yabancı kalır.