Boş Değil Semavat: Sessiz Göklerin Şuurlu Sakinleri

Boş Değil Semavat: Sessiz Göklerin Şuurlu Sakinleri

“Madem şu bîçare perişan küremiz, sergerdan zeminimiz, bu kadar hadd ü hesaba gelmez zevi’l-hayat ile zevi’l-ervah ile ve zevi’l-idrak ile dolmuştur. Elbette sadık bir hads ile ve kat’î bir yakîn ile hükmolunur ki şu kusûr-u semaviye ve şu buruc-u sâmiyenin dahi kendilerine münasip zîhayat, zîşuur sekeneleri vardır. Balık suda yaşadığı gibi güneşin ateşinde dahi o nurani sekeneler bulunur. Nâr nuru yakmaz, belki ateş ışığa meded verir.”
Sözler. 29. Söz

İnsanoğlu göğe bakar ve susar. Sessizliğinde derinlik, karanlığında ihtişam, genişliğinde sır vardır. Fakat bu sessizlik, boşluk demek değildir. Tıpkı bir odanın içindekileri görmeyince boş sanılması gibi, gökler de görünmeyen fakat var olan sakinlerle doludur. Bediüzzaman Said Nursî, gökyüzünü “zevil-idrak” yani şuurlu varlıklarla dolu bir şehir gibi tasvir eder. Çünkü bu âlem boş değildir, hiçbir köşesi sahipsiz ve hikmetsiz değildir.

  1. Zemin Nasıl Dolmuşsa, Sema da Öyledir

İçinde yaşadığımız şu dünya; sadece taş ve topraktan ibaret değildir:

Sayısız canlı türüyle doludur.

İnsan, hayvan, mikrop, bitki, böcek gibi türlü zîhayat (canlı) barındırır.

Ruh sahipleri ve şuurlu varlıklarla kuşatılmıştır.

O halde bu küçük küre bu kadar doluysa, semanın o dev burçları, yıldızlar ve galaksiler neden boş ve ıssız olsun? Akıl ve kalp bunu kabul etmez.

  1. Sadık Bir Hads, Kat’î Bir Yakîn: Gökler Boş Değildir

Bediüzzaman “sadık bir hads”ten ve “kat’î bir yakîn”den bahseder. Yani aklın ve vicdanın dürüst bir sezgisiyle şöyle hükmedilir:

> “Göklerin de kendine göre sekeneleri vardır. Tıpkı yeryüzünde olduğu gibi…”

Çünkü Allah’ın kudreti, hikmeti ve rahmeti bütün varlığı kuşatmıştır. Hiçbir yeri başıboş bırakmamıştır.

  1. Balığın Suda Yaşadığı Gibi, Güneşte de Nurani Varlıklar Yaşar

Bu cümle, temsilî bir bakışla müthiş bir hakikati bildirir:

Balık suya nasıl uygun yaratılmışsa,

Güneşte, yıldızlarda, semavi âlemlerde de oralara uygun nurani, latif, yakıcı olmayan varlıklar bulunur.

Bu varlıklar, melekler, cinler, rûhânîler gibi şuurlu mahlukatlardır.

Melekler, nûranî varlıklardır, ateş onları yakmaz.

Cinler, nârîdir, yani ateşin latif bir türünden yaratılmıştır.

Güneşin alevi onları yakmaz, çünkü onlar da o yapıya uygundur.

Nasıl ki ateş ışığı yakmaz, ışık ateşe yardım eder; aynı kökten gelen varlıklar birbirine zarar vermez.

  1. Kozmik Sessizlik, Kozmik Şuurla Dolu

Göklerde bir sessizlik vardır, fakat bu suskunluk, bir şuursuzluk değil, bir haşyettir. Yıldızlar secdededir. Galaksiler zikirdedir. Her yıldız, bir melekle birlikte ya hizmet eder, ya tesbih eder, ya da emre hazır bekler. Semavat, Kur’an’da şöyle tarif edilir:

> “Ve in min şey’in illâ yusebbihu bi hamdihî.”
“Hiçbir şey yoktur ki, Onu hamd ile tesbih etmesin.” (İsrâ, 44)

Bu ayet, bütün eşyaya şuurlu bir varlık ve görev izafe eder.

  1. Hikmetli Bir Temsil:

Düşünün ki büyük bir saray var. Yüz odası var ama sadece bir odasında hayat var. Bu mümkün mü? Mimar, niçin bu kadar odayı boş yapsın?

Oysa gökyüzü, bir saray gibi odalarla dolu.

Güneşler, yıldızlar, galaksiler bu sarayın kandilleri.

Her biri kendi sakinini taşır, her biri ilahî bir maksadın tecellisidir.

Bu temsil bize gösterir ki: Semavat, sadece gözle değil; kalp ve akılla da okunmalı.

Sonuç ve Değerlendirme:

Dünya hayatla doluysa, sema da boş değildir. Her gezegenin, her yıldızın, her semavi katmanın kendine özgü varlıkları vardır. Melekler, cinler, ruhaniler ve bizim bilmediğimiz nice şuur sahibi sekeneler o burçlarda yaşar. İnsanın göğe bakınca hissettiği derinlik ve haşyet, işte bu sakinlerin varlığına dair bir sezgidir. Göklerin sessizliği, şuurlu bir zikirdir. Ve biz bu büyük kâinatın içinde, yalnız değil; birlikte yaşıyoruz.

Özet:

Bu makalede, Bediüzzaman’ın 29. Söz’de geçen ifadesinden hareketle, göklerin ve semavatın boş olmadığı, kendine özgü zîhayat ve zîşuur varlıklarla dolu olduğu anlatıldı. Dünya bu kadar canlı ve ruhlu varlıklarla doluyken, ondan kat kat büyük semanın boş olması düşünülemez. Güneşin ateşinde, yıldızların nurunda, nuranî ve şuurlu varlıklar yaşar. Bu da hem Kur’anî, hem aklî, hem de kalbî bir hakikattir: Kâinat, hayatla ve şuurla yoğrulmuş bir varlıktır.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 30th, 2025