Asıl Söz Sahibi: Kâinatın Hâlık’ı ve Mülkün Sahibi
Asıl Söz Sahibi: Kâinatın Hâlık’ı ve Mülkün Sahibi
Dünyadaki her şeyin bir sahibi vardır. Bu sahiplik, sadece bir mülk sahibi olma durumu değil, aynı zamanda hâkimiyet, egemenlik ve otonomi anlamına gelir. Kâinatın sahibi, yeryüzünün ve içindeki her varlığın Hâlık’ı olan Allah’tır.
Allah, her varlığın yaratılmasında, varlığının devamında ve varlıklarının sonlanmasında tek otorite ve yegâne irade sahibidir. Bu hakikat, insanın başka hiçbir kudretin ve yönlendirmenin etkisinde kalmadan, yalnızca O’nun iradesiyle var olduğunu anlamasına yol açar.
Fuzulî Karışmalara Karşı Sükûnet ve Tevazu
Bir insan düşünün ki, bir işin sahibi olmasına rağmen, sürekli olarak başkalarının fikirlerine, müdahalelerine ve yersiz eleştirilerine maruz kalıyor. Kâinatın sahibi Allah iken, her şeyin ona ait olduğu bir düzende, insanın başka bir otoritenin düşüncelerine ve kararlarına gereğinden fazla önem vermesi, bir fuzuli karışma olur.
İşte bu noktada, Bediüzzaman Said Nursî’nin ifade ettiği gibi, asıl olanın Allah’ın söz hakkı olduğu, insanların ise O’nun iradesine boyun eğmesi gerektiği ifade edilir.
Bütün bu düşünce, insanın hayatındaki yönlendirici söz sahibinin, yaratıcı ve mülk sahibi olması gerektiğini anlatır. İnsan ne kadar etrafındaki sesleri, sözleri ve beyanları dinlemeye çalışsa da, gerçek hakikat yalnızca Allah’ın iradesine, sözlerine ve kendisinin koyduğu düzene dayanır.
Kâinatın Sahibi ve İnsanın Yeri
İnsanın yaşamını, eylemlerini ve kararlarını belirlerken, en doğru yolu bulmasının tek yolu, yaratıcıya başvurmaktır. Bu başvuru, yalnızca bir dua veya ibadetle sınırlı değildir. Aslında, her an Allah’ın belirlediği kurallar çerçevesinde yaşamayı seçmek, O’nun mülküne uygun bir şekilde hareket etmek gereklidir.
Yaratıcının ortaya koyduğu Kur’an ve Sünnet gibi rehberler, insanlara birer doğru yol haritası sunar. Bu haritaya uyan bir insan, Allah’ın iradesine uygun yaşamış olur ve hayatı boyunca doğru olanı seçme noktasında, en güvenli limana yönelmiş olur.
Dünyanın Zenginliği ve Yanıltıcı Aydınlıklar
Bu noktada, dünyanın geçici ve yanıltıcı zenginlikleri, her şeyin sahibi olan Allah’ın iradesine ters düşmemelidir. İnsanlar dünya hayatında aldıkları başarıları, kazandıkları güçleri ya da elde ettikleri menfaatleri gerçek mülk sanabilirler. Fakat gerçek mülk, insanın sahibine ait olan her şeydir; Allah’ın mülküdür.
Dünya geçici bir yerde, Allah ise ebedî olandır. Eğer insanın odağı sadece dünyaya dönükse ve yaratıcıyı göz ardı ederse, o zaman sadece bir yanılgıya düşer. Ebedî olan gerçeği görmeyen, geçici olanın ardında sürüklenen bir kişi, en büyük kaybı yaşayacaktır. Zira dünya hiçbir zaman mutlak saadet getiremez; gerçek saadet yalnızca Allah’a teslimiyetle, yaratıcıya güvenmekle mümkündür.
İnsanların Bütün Kararlarının İlahi İrade ile Sınırlandırılması
İnsanın bu dünya üzerindeki her hareketi, doğru veya yanlış, bir gün karşısına çıkacaktır. O yüzden insanın gerçek mutlak söz sahibi olması, Allah’tan başkası olamaz. İnsan, yaradılış amacına uygun olarak yaşamalı, her zaman Allah’ın sözünü esas alarak kararlar vermelidir. Zira insan, her şeyin emanetçisidir.
Makale Özeti
Bu makalede, kâinatın sahibi ve mülkün sahibi olan Allah’ın sözlerinin, insan hayatındaki önemine değinildi. Bediüzzaman Said Nursî’nin ifadeleriyle, insanın doğru yolda olabilmesi için, Allah’ın iradesine ve sözlerine uyması gerektiği anlatıldı. İnsanların başka düşüncelere veya müdahalelere fazla değer vermemesi, sadece Allah’ın belirlediği düzeni ve yaratıcıya ait sözleri dinlemeleri gerektiği vurgulandı. Zira gerçek hakikat, yalnızca Allah’ın iradesine dayanmaktadır.