Zaman Üstü Bir Yolculuk: Şeriatın Evrensel Hakikati ve Mezheplerin Hikmeti
Zaman Üstü Bir Yolculuk: Şeriatın Evrensel Hakikati ve Mezheplerin Hikmeti
“Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtemü’l-Enbiya’dan sonra şeriat-ı kübrası, her asırda, her kavme kâfi geldiğinden muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır. Fakat teferruatta, bir derece ayrı ayrı mezheplere ihtiyaç kalmıştır.”
– Sözler, 27. Söz
Şeriat: İnsanlığın İlâhî Kılavuzu
Şeriat, Allah’ın kullarına gönderdiği ilahi kanunlar bütünüdür. Sadece bir hukuk sistemi değil, aynı zamanda hayatın her yönüne dair ilahi rehberliktir. İnsanlık tarihi boyunca farklı kavimlere, farklı coğrafyalara ve farklı zamanlara uygun biçimde pek çok şeriat gönderilmiştir. Her biri, kendine özel şartlara cevap vermek üzere tanzim edilmiş, hakikat aynasının bir yönünü yansıtmıştır.
Fakat bu süre, Risalet zincirinin son halkası olan Hazret-i Muhammed (s.a.v.) ile tamamlanmış, onunla gelen şeriat-ı kübrâ (büyük şeriat) evrensel bir kapsayıcılığa kavuşmuştur. Çünkü bu şeriat artık, sadece bir kavme veya zamana değil; kıyamete kadar gelecek tüm insanlığa hitap etmektedir.
Neden Önceki Kavimlere Farklı Şeriatlar Geldi?
Çünkü insanlık terakki eden bir canlı organizma gibidir. İlk dönemlerde temel ahlaki kaideleri öğrenen insanlık, zamanla olgunlaştı. Tıpkı bir çocuğa önce harflerin, sonra cümlelerin, en son kitapların öğretilmesi gibi; insanlar da gelişen ihtiyaçları nisbetinde farklı hükümlerle muhatap oldular.
Bir dönem gelen şeriat, o çağın şartlarına tam cevap veriyordu. Fakat zaman değişince hükümler değişti. Bu değişim, hakikatin değil; zahiri şeklin ve uygulama biçiminin değişimiydi. Çekirdek aynıydı; ama ağaç farklı meyveler verdi.
Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Evrensel Şeriat
Hazret-i Peygamber’in getirdiği şeriat, artık zamana, mekâna ve kavme bağlı bir mesaj değildi. O şeriat, insanın özüne, fıtratına, aklına ve kalbine hitap eden, temel prensipleriyle zamanlar üstü bir hakikatti.
Bu yüzden artık yeni bir peygamber, yeni bir şeriat gelmeyecek. Çünkü bu son mesajda bütün insanlığın ihtiyaçlarını kapsayacak esaslar mevcuttur.
Fakat bu geniş kapsamlı şeriat içinde, uygulamada bazı detaylar farklılaşabilir. İşte burada mezheplerin hikmeti devreye girer.
Mezhepler: Aynı Kaynaktan Farklı Yorumlar
Mezhepler, İslâm’ın temel hükümleri üzerinde değil; fer’î meselelerde, yani detaylardaki yorum farklılıklarında ortaya çıkmıştır. Bu durum, İslam’ın donuk değil; dinamik bir yapıya sahip olduğunu gösterir.
Mesela, suyun bulunmadığı bir ortamda abdestin nasıl alınacağı, ya da seferîlikte kaç rekât namaz kılınacağı gibi detaylar mezhepler arasında farklı olabilir. Ama Allah’ın birliği, namazın farziyeti, Kur’an’ın hak oluşu gibi temel esaslarda ittifak vardır.
Mezhepler, aynı güneşin farklı pencerelerden yansıması gibidir. Işık aynı, yansıma farklıdır. Her biri bir hikmetin neticesidir; insan fıtratındaki farklılıklara bir cevaptır. Biri için kolay olan hüküm, bir başkası için ağır gelebilir. Mezhepler, bu çeşitliliği rahmetle kuşatır.
Birlikte Çoğulculuk: Mezhep Ayrılığı Fitne Değil, Zenginliktir
Tarihte bazen mezhep farklılıkları ihtilafa, hatta çatışmalara sebep olmuştur. Ancak bu, mezheplerin değil, mezhep taassubunun neticesidir. Çünkü mezheplerin varlığı, dinin evrenselliğini ve kapsayıcılığını teyit eder. Tek bir kıyafet her vücuda uymayacağı gibi, tek bir içtihat da her insanın haline hitap edemez.
Kur’an, tüm zamanların kitabı; sünnet tüm insanlığın örneğidir. Mezhepler ise bu evrensel metinlerin pratikle buluştuğu sahih yollar olarak karşımıza çıkar.
Özet:
Bu makale, tarih boyunca farklı kavimlere gelen değişik şeriatların hikmetini ve Hz. Muhammed (s.a.v.) ile gelen son şeriatın evrenselliğini açıklamaktadır. Her kavim, kendi zaman ve şartlarına göre özel hükümlerle muhatap olmuş, fakat Efendimiz (s.a.v.) ile gelen Kur’anî şeriat artık bütün zamanlara ve bütün insanlara yeter hale gelmiştir. Bu geniş çerçevede ortaya çıkan mezhepler, fer’î meselelerdeki farklı ihtiyaçlara cevap veren rahmetli içtihatlardır. Mezhep ayrılığı bir çatışma değil; İslâm’ın zenginliğinin ve kapsayıcılığının bir göstergesidir.