Dört Kanatlı Yükseliş: Acz, Fakr, Şefkat ve Tefekkür Tarîkı

Dört Kanatlı Yükseliş: Acz, Fakr, Şefkat ve Tefekkür Tarîkı

“Cenab-ı Hakk’a vâsıl olacak tarîkler pek çoktur… O tarîkler içinde, kāsır fehmimle Kur’an’dan istifade ettiğim; acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkıdır.”
– Sözler, 26. Söz

Hakikate Ulaşan Yolların Özü

İnsan, yaratılışı itibariyle hem meçhulata açık hem de mutlak bir hakikati arayan bir yolcudur. Her hakikat yolcusu gibi, o da Allah’a ulaşmak, O’nu bilmek, O’nu tanımak ister. Bu yolda çeşitli manevi yollar (tarîkatlar) vardır: Zikirle, riyazetle, hizmetle, muhabbetle yürünür. Fakat Bediüzzaman, zamanın ruhuna ve insanın haline en uygun yol olarak dört temel esas üzerine kurulu bir yolu gösterir: Acz, fakr, şefkat ve tefekkür.

Bu dört esas, çağımızın kalabalık fakat ruhsuz gürültüsünde, insanın kalbini arındıran ve onu Rabbine yaklaştıran sade ama derin bir manevi yoldur. Çünkü bu dört esas, insanın gerçek kimliğini, mahiyetini ve kulluğunu hatırlatır.

Acz: Kudretin Kapısını Açan Anahtar

Acz, insanın kendi güçsüzlüğünü, sınırlılığını kabul etmesidir. İnsanın her şeye muktedir gibi görünmeye çalıştığı bir çağda, aczini kabul etmesi büyük bir teslimiyet ve kulluk ilanıdır. Acz, duanın dilidir. Aczini anlayan kişi, yardım istemeyi bilir, kibirden kurtulur ve ilahî kudrete yönelir.

İnsanın acziyetini bilmesi, onu İlâhî Kudret’e sevk eder. Zira “Ben yapamam” diyen kalp, “O yapar” diyerek tevekkül eder.

Fakr: Gerçek Zenginliğe Açılan Kapı

Fakr, insanın hakiki mülkiyetinin olmadığını, her şeyin Allah’a ait olduğunu bilmesidir. Modern çağın “tüketerek var olma” anlayışı içinde, fakr hakikati unutulmuştur. İnsan, sahip olduklarıyla değil, kendisine verilenlerle yaşadığını fark ettiğinde Rabbine şükreder.

Fakr, insanı şükre, kanaate, tevazuya götürür. Kendini malik değil emanetçi bilen insan, hayatın sırrına erer.

Şefkat: En Yüksek Merhamet Dili

Şefkat, mahlukata Allah namına merhametle bakabilmektir. Bediüzzaman’a göre şefkat, aşkın çok üstünde bir duygudur. Çünkü aşk bazen nefsânîleşebilir, fakat şefkat daima fedakârlık ister. Şefkatli insan, mahlûkata Rabbanî bir nazarla yaklaşır, affeder, bağışlar, hizmet eder.

Anne şefkati, peygamber merhameti, Allah’ın Rahman ve Rahîm isimlerinin yansımasıdır. Şefkatle bakan, Allah için sever; Allah için seven, Rabbine yaklaşır.

Tefekkür: Kalbin Gözüdür

Tefekkür, yaratılanlardan Yaratıcı’ya ulaşma sanatıdır. Bir yaprak, bir karınca, bir damla su; tefekkür edenin nazarında Rabbanî bir delildir. Tefekkür eden insan, kainatı bir kitap gibi okur. Her sayfasında Allah’ın isimlerini görür.

Modern insan görür ama düşünmez; işitir ama ibret almaz. Tefekkür ise sıradanı sıradışı yapar; basit bir çiçeği sonsuz bir hikmet penceresine çevirir.

Zamanın En Emin Yolu

Bediüzzaman bu dört esası çağın ruhuna, insanın haline en uygun yol olarak görür. Bu yol, gösterişli ritüellerden ziyade kalbî bir derinliği esas alır. Üstelik umumîdir; âlim de yürür, avam da… Kadın da yürür, çocuk da… Herkes bu yolda yürüyebilir; çünkü herkes acz içindedir, fakr içindedir, şefkate muhtaçtır ve tefekkür edebilir.

Özet:

Bu makale, Bediüzzaman Said Nursî’nin Kur’an’dan istifade ederek sunduğu acz, fakr, şefkat ve tefekkür esaslarına dayalı manevî yolu tanıtır. Her bir esasın insanın fıtratına uygunluğu ve çağın ruhuna hitap eden yönleri açıklanır. Acz insanı kudrete, fakr şükre, şefkat merhamete, tefekkür ise marifete götürür. Bu dört esas, gösterişten uzak ama derinlikli bir şekilde insanı Allah’a yaklaştıran en kısa, en emin ve en selametli yoldur.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 29th, 2025