İnsanın Fıtratında Kâinatın Nümuneleri Vardır
İnsanın Fıtratında Kâinatın Nümuneleri Vardır
“Belki dünyada ne varsa numuneleri fıtratımda vardır. Umum onlara karşı alâkadarım. Onlar için çalıştırıyorum, çalışıyorum.”
Sözler. 16. Söz.
**********
İnsan, dış dünyada gördüğü her şeye karşı iç dünyasında bir yankı bulur. Güneşi görünce içi aydınlanır, bir çiçeğe bakınca ruhu sevinir, acı bir manzara karşısında yüreği sızlar. Neden? Çünkü kâinatta ne varsa, insanın fıtratında numuneleri, izdüşümleri, küçük örnekleri vardır. İşte insanı bu kadar alâkadar kılan da budur.
Bediüzzaman der ki: “Belki dünyada ne varsa numuneleri fıtratımda vardır. Umum onlara karşı alâkadarım. Onlar için çalıştırıyorum, çalışıyorum.” Bu cümle, insanın varlıkla olan derin bağını açıklar. İnsan, sadece çevresini gözlemleyen bir varlık değil; aynı zamanda çevresinde ne varsa onunla deruni bağ kuran bir kalptir, bir ruhtur, bir şuurdur.
İnsanın içinde bir sevme meyli vardır, çünkü kâinatta sevilecek şeyler vardır. Acıma duygusu vardır, çünkü merhamet edilecek varlıklar vardır. Merak vardır, çünkü keşfedilecek hakikatler vardır. İşte bu fıtrî donanım, insanın varlıkla olan irtibatını gösterir. O, boşuna yaratılmamıştır. Bu kadar duygunun, kabiliyetin, yeteneğin verilmesi; tesadüf değil, büyük bir maksadın işaretidir.
Bu açıdan insan, âlemin bir özeti gibidir. Adeta küçük bir kâinattır. Dış dünyadaki unsurların küçültülmüş misalleri onun ruhuna yerleştirilmiştir. Bütün bu potansiyeller, insanın niçin yaratıldığını, neye yönelmesi gerektiğini de fısıldar: Kâinattaki nizamı ve hikmeti çözmek, Hâlık’ını tanımak ve kulluk vazifesini idrak etmek.
Fakat bu potansiyel boşuna verilmemiştir. İnsan yalnızca alâkadar olmakla kalmaz; o ilgi, bir sorumluluğa dönüşür. Çünkü insan onlar için çalıştırılır, çalışır. Yani içindeki hisler, dışındaki dünya ile bir sorumluluk köprüsü kurar. Gördüğü her şeyde bir görev, bir anlam, bir ders vardır.
İnsanın fıtratı ile kâinatın dili aynıdır. O dili okuyabilen insan, hem kendini hem kâinatı tanır. Her yöneliş, Hakk’a bir yolculuktur; her alâka, bir ibadetin habercisidir.
Özet:
Bu makale, insanın fıtratındaki duygularla kâinattaki varlıklar arasındaki derin uyumu ele alır. Kâinatta ne varsa, onun numuneleri insanın iç dünyasında da bulunur. Bu dahili yankılar, insanı kâinatla derin bir alâkaya yöneltir ve ona büyük sorumluluklar yükler. İnsanın yaratılış gayesi, bu alâkanın farkında olup onu kulluk şuuruna dönüştürmektir.