Cehalet Asrından Asrımıza Postalanıp Klonlanan Zihniyet: Putperestlikten Heykelperestliğe

Cehalet Asrından Asrımıza Postalanıp Klonlanan Zihniyet: Putperestlikten Heykelperestliğe

“Memnu heykel, ya bir zulm-ü mütehaccir, ya bir heves-i mütecessim veya bir riyâ-yı mütecessiddir.” – Bediüzzaman Said Nursî

İnsanlık tarihi boyunca, maddi suretlerin arkasına gizlenen manevi sefaletler, bazen put, bazen heykel, bazen de “sanat” adı altında yeni kılıklara bürünerek karşımıza çıktı. Putperestliğin mecazî ve müşahhas izleri, modern çağda “heykelperestlik” adını alarak, cehalet asrından bugüne postalanan bir zihniyet olarak yaşamaya devam etmektedir.

Putun Sureti Değişti, Mantığı Aynı Kaldı

Cahiliye döneminin insanları, kendi elleriyle yaptıkları putlara taparken, bu putların kendilerini temsil ettiğine, güç verdiğine inanırlardı. Lât, Menât, Uzzâ gibi heykellerin etrafında dönen bu batıl anlayış, görünürde taştan ibaret olan şeylere kutsiyet atfetmekle başlardı. Fakat asıl mesele, o taşın arkasındaki zihinsel sapkınlıktı: İlahi olanı temsil etmek bahanesiyle nefsin ilahlaştırılması…

Bugün ise “medeniyet” kisvesiyle aynı zihniyet, estetik putlar inşa etmekte. Meydanlara dikilen heykeller, sadece bir şahsın veya tarihî figürün temsili değil; aynı zamanda bir anlayışın, bir ideolojinin, bir hevesin vücuda gelmiş halidir. Bu yüzden Bediüzzaman, bu tür heykelleri “zulm-ü mütehaccir” (katılaşmış zulüm), “heves-i mütecessim” (cisimleşmiş heves) ve “riyâ-yı mütecessid” (bedenleşmiş riyakârlık) olarak tarif eder.

Heykelperestliğin Modern Maskeleri

Modern heykelperestlik sadece meydanlarda değil, ekranlarda, duvarlarda, zihniyetlerde kendini gösterir. Fanatizmin ve aşırı hayranlığın estetikle meşrulaştırıldığı bu çağda, insanlar bazı şahsiyetlere, ideolojilere veya “sanat eserlerine” taparcasına bağlanmaktadır. Onlara dokunmak, tenkit etmek bile bir tür “küfür” sayılmakta. Bu durum, hakikatin yerine suretin geçtiği bir çağda yaşadığımızı gösteriyor.

Bugünün putları belki altın ve taştan yapılmamış olabilir; fakat şöhret, iktidar, para, ideoloji, cinsellik, özgürlük putları çoktan gönüllerde yerini almıştır. İnsan zihnini tutsak eden bu modern putlar, en az eski çağdakiler kadar tehlikelidir. Çünkü bunlar, tapınılacak kadar değerli gösterilip aslında kulluğu unutturan yeni “ilahlar”dır.

Heykele Değil, Hakikate Saygı

İslâm, sanatı yasaklamaz; ama şirke götüren yolları kapatır. Heykele karşı tavır da bu temelden doğar. Çünkü insan, temsil ettiği şeyin farkında olmadan onun manevî sorumluluğunu yüklenebilir. Bir kişinin veya olayın heykelini yapmak, onun kutsiyetini zihinlerde yerleştirebilir. Ve bir toplum, simgeleri hakikatin önüne koymaya başladığında, orada iman değil, istismar vardır.

Hakiki sanat, Allah’ın yarattığı âlemleri anlamaya, tefekkür etmeye, ahlakı yüceltmeye hizmet eder. Yüzlerce yıl ayakta duran bir cami mi, yoksa boş bir heykel mi daha kıymetlidir? Camiler ilahi kudreti hatırlatır, heykeller ise çoğu zaman nefsi yüceltir. İşte bu yüzden İslam’ın estetik anlayışı, mânâya sadık, şekle mesafeli bir duruş sergiler.

Sonuç: Surete Takılma, Hakikate Uyan

Cehalet asrından bugüne taşınan zihniyetin yeni adı belki değişti ama ruhu aynıdır: İnsanı Allah’a kulluktan uzaklaştıran, nefsine veya başkasına kul yapan her şey bir puttur. Heykel de, sanat adı altında yapılan nefisperestliğin, ideoloji tapıcılığının bir aracı hâline geldiğinde bu putperestlik zincirine katılmış olur.

Bu sebeple hakikatin önüne şekli koyan her anlayış, ister geçmişteki müşriklerin elinden çıksın, ister modern heykeltıraşların, aynı cehaletin ürünüdür. Bu cehaletten kurtulmanın yolu ise şekle değil, manaya; nefsin arzularına değil, Hakk’ın rızasına yönelmektir.

Özet:

Bu makale, geçmişteki putperestliğin modern çağda “heykelperestlik” adıyla yeniden ortaya çıkışını ele almaktadır. Heykellerin sadece taş değil, bir zihniyetin temsilcisi olduğu; zulüm, heves ve riyanın bedene bürünmüş halleri olabileceği vurgulanmaktadır. Modern putperestliğin artık maddi heykellerle sınırlı kalmayıp, ideoloji, şöhret ve nefse kulluk gibi daha soyut formlarda devam ettiği ifade edilmektedir. İslâm’ın şekilden çok manaya, suretten çok hakikate verdiği değer hatırlatılarak, insanın tefekkür ve kulluk merkezli bir anlayışa yönelmesi gerektiği savunulmuştur.

 

Loading

No ResponsesMayıs 28th, 2025