Bir Nar Ağacı, Bir de Dar Ağacı: 27 Mayıs’ın Sessiz Feryadı

Bir Nar Ağacı, Bir de Dar Ağacı: 27 Mayıs’ın Sessiz Feryadı

Tarih, sadece rakamların ve olayların sıralandığı bir takvim değildir. Vicdanların şahitlik ettiği, kalplerin hüküm verdiği bir hakikat mahkemesidir. 27 Mayıs 1960 darbesi, bu mahkemenin en kara dosyalarından biridir. Zira o gün milletin hür iradesi zincire vurulmuş, sandıkla gelen bir başbakan darağacına gönderilmiştir. Bir nar ağacından kopan adaletin meyvesi, dar ağacında boğulmuştur.

Bir Darbenin Anatomisi

Adnan Menderes… Halkın içinden çıkmış, sesi olmuş, duası olmuş bir adam. Ezân-ı Muhammedî’nin aslına döndürülmesinden, Anadolu insanının ayağa kalkmasına kadar birçok hayra vesile olmuş bir liderdi. Ancak ne zaman ki “Tanrı Uludur”dan “Allahu Ekber”e döndü, işte o zaman birilerinin gözüne batmaya başladı. Çünkü mesele sadece siyaset değil, zihniyet meselesiydi. Bir asırdır milletle çatışan vesayetçi aklın, iradeye son darbesiydi bu.

Sözde “hürriyet ve anayasa” adına yapılan bu müdahale, aslında milletin kalbine bir hançerdi. Menderes ve yol arkadaşları Hasan Polatkan ile Fatin Rüştü Zorlu’nun idamları, sadece üç insanın değil, millet iradesinin, inancının ve ümidinin de idamıydı.

Bir Nar Ağacı Var

Necip Fazıl’ın dediği gibi, “Bir nar ağacı var, bir de dar ağacı.” Nar ağacı, ümidi temsil eder. Dirilişi, rahmeti, bereketi… Dar ağacı ise zulmün ve korkunun simgesidir. 27 Mayıs’ta namerde nar düştü; çünkü bu topraklarda inanca, millete, ezana dost olan değil, düşman olan alkışlandı. Yiğide dar ağacı kuruldu; çünkü o, milleti temsil ediyordu. O millet ki yıllarca susturulmuş, hor görülmüş, dininden ve kimliğinden dolayı aşağılanmıştı. Menderes, bu halkın tercümanı olmuştu.

Ders Alınmazsa Tekerrür Eder

27 Mayıs, sadece bir darbe değildir. Aynı zamanda bir zihniyetin dışa vurumudur. Milleti “tepeden terbiye etme” anlayışının silaha sarılış hâlidir. Bu zihniyet, 28 Şubat’ta da vardı, 15 Temmuz’da da sahnedeydi. Ancak her defasında milletin iradesi, Allah’ın yardımıyla galip geldi.

Bir daha Menderesler asılmasın diye, bu ülkenin her ferdi hafızasını diri tutmak zorundadır. Unutmak, ihanettir. Hatırlamak ise vefadır. Ve bu vefa, sadece geçmişe değil, geleceğe olan borcumuzdur. Zira dar ağacında sallanan bedenler, bugünkü hürriyetimizin kefenidir.

Kalbimiz Kurumasın

Bugün “Allahu Ekber” nidâları semada yankılanıyorsa, bunda Adnan Menderes’in ödediği bedelin büyük payı vardır. O ezan, o sancıyla yeniden dirildi. O sancının kıymetini bilmeyen, bir gün yine sancılanır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle; “27 Mayıs, Türk demokrasisinin üzerine sürülmüş kara bir lekedir.” Bu lekeyi temizlemek, sadece yasalarla değil, yürekle mümkündür. Çünkü her darbe, önce vicdanlarda başlar, sonra tanklarla yürür. Vicdanlarımızı diri tutmazsak, kalbimiz kurur. Kalbimiz kurursa, bir millet susar.

Özet

Bu makalede 27 Mayıs 1960 askeri darbesi, millet iradesine, inanç hürriyetine ve demokrasinin özüne vurulmuş karanlık bir darbe olarak ele alınmıştır. Adnan Menderes’in şahsında ezanın asli şekline dönüşü, halkın değerlerine dönüşün simgesi olmuş; bu da onu vesayetçi yapıların hedefi haline getirmiştir. Darbe sadece siyasi değil, aynı zamanda manevi bir kırılmadır. Unutulması, milletin köklerinden kopması demektir. Bu nedenle 27 Mayıs, sadece bir tarih değil, bir ibret aynasıdır: Unutursak, kalbimiz kurur.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 28th, 2025