HAKİKİ TERAKKİ: KALPTEN HAYALE KADAR UBUDİYETE AÇILAN YOL
HAKİKİ TERAKKİ: KALPTEN HAYALE KADAR UBUDİYETE AÇILAN YOL
“Evet, hakiki terakki ise insana verilen kalp, sır, ruh, akıl hattâ hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek her biri kendine lâyık hususi bir vazife-i ubudiyet ile meşgul olmaktadır.”
Sözler. 23. Söz
**********
Zaman ilerledikçe insanlık “terakki” yani ilerleme adına pek çok şey yaptı: şehirler kurdu, teknolojiler geliştirdi, uzaya adım attı. Lakin bu gelişmelerin ortasında insanın en temel sorusu hâlâ cevapsız kaldı: Asıl ilerleme nedir? Gerçek tekâmül neye denir?
Bediüzzaman bu soruya hakikatin merkezinden cevap verir:
“Evet, hakiki terakki ise insana verilen kalp, sır, ruh, akıl hattâ hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek her biri kendine lâyık hususi bir vazife-i ubudiyet ile meşgul olmaktadır.”
İnsanda öyle latifeler, duygular, cihazlar vardır ki, her biri ayrı bir âlemdir. Kalp sevgiye, sır derin manalara, akıl düşünmeye, ruh sonsuzluk arzusuna, hayal ise sınırsız tefekküre açılır. Bunların her biri, boşuna verilmemiştir. Hepsinin gaye-i hayali, ebedî hayatın kapısını aralamak ve o hayata hazırlanmak içindir.
Ama modern insan, bu kıymetli cihazları yalnızca dünya için kullanmayı terakki sandı. Kalbi nefsî sevgilerde tüketti, aklı menfaat hesaplarında boğdu, hayali hayvani arzularla kirletti. Oysa bu latifeler, maddî değil manevî gıdalarla gelişir; yaratılış gayelerine yönelmedikçe, karanlıkta kalır, yabancılaşır ve isyana sürüklenir.
Hakiki terakki, her bir duygu ve cihazın ubudiyete yönelmesiyle başlar. Kalp Allah’ı severse huzur bulur. Akıl Allah’ın varlığını ve birliğini düşünürse nurlanır. Sır Allah’a teslim olursa incelik kazanır. Hayal cenneti hayal ederse nefsin çamurundan kurtulur. İşte o zaman insan, gerçek anlamda “insan-ı kâmil” yoluna girer.
Modern zamanlarda terakkiyi sadece maddede arayanlar, içten çökmeye mahkûm kalmıştır. Çünkü dıştaki yükseliş, içteki çöküşle birleşince insanlık huzur değil, bunalım bulur. Oysa içteki terakki, yani duyguların ve aklın ubudiyetle nurlanması, insanı hem bu dünyada huzura, hem de ahirette saadete ulaştırır.
Terakki demek, ebedî saadete giden yolda yürüyebilmektir. Ve bu yolculukta insanın her latifesi, bir rehber veya bir binektir. Onları yönlendiren ise iman ve ubudiyettir. Aksi takdirde, en büyük sermayeler en ağır veballere dönüşür.
ÖZET:
Bu makale, hakiki terakkinin, insandaki latifelerin (kalp, akıl, ruh, sır, hayal vb.) dünya değil, ahiret merkezli olarak ubudiyetle meşgul olmasına bağlı olduğunu ifade eder. Bediüzzaman’ın ifadesiyle gerçek gelişim, bu latifelerin her birinin yaratılış gayesi olan kullukta kullanılmalarıdır. Dünya merkezli bir gelişme, insanı huzura değil felakete götürürken; ubudiyet merkezli bir gelişme, insanı hem dünyada huzura hem de ebediyette saadete ulaştırır.