ŞEYTANLA, FİRAVUNLA VE FİRAVUNCUKLARLA BARIŞILMAZ: Hakkı Tahrif Edenlerle Uzlaşmanın Bedeli

ŞEYTANLA, FİRAVUNLA VE FİRAVUNCUKLARLA BARIŞILMAZ: Hakkı Tahrif Edenlerle Uzlaşmanın Bedeli

Giriş: İmanla İnat Arasındaki Hat
Kur’ân-ı Kerîm’de en çok zikredilen kıssalardan biri Hz. Mûsâ ile Firavun arasındaki mücadeledir. Bu mücadele, sadece bir peygamberle bir zalim kralın çatışması değil, hak ile bâtılın ebedî mücadelesidir. Aynı şekilde Hz. Âdem ile şeytan arasındaki düşmanlık da bireysel bir sürgün meselesi değil, kıyamete dek sürecek bir hak-bâtıl savaşının ilk adımıdır. Bu yüzden Kur’ân, şeytanla dostluk kurmamayı emreder; zalimlerle uzlaşmamayı, onların tuzaklarına karşı teyakkuzda olmayı öğretir.

  1. Şeytanla Barış, Nefse Teslimiyettir
    Şeytanın adı “âdûvvün mübîn” yani “apaçık düşman” olarak geçer. Onun düşmanlığı, sadece bir isyana sebep oluşuyla sınırlı değildir. Asıl düşmanlığı, insanı da kendi isyanına ortak etmek istemesindedir.
    “Şüphesiz ki şeytan sizin düşmanınızdır. Öyleyse siz de onu düşman edinin.” (Fâtır, 35/6)

Şeytan, insana dostmuş gibi yaklaşır; vesvese verir, güzel gösterir, tembelliği ve gafleti telkin eder. Onunla barışmak, hakikatte onun tahakkümüne girmektir. Oysa iman, teslimiyetle beraber irade ister. Şeytanla barışmak, bu iradeden vazgeçmektir.

  1. Firavunlar ve Firavuncuklar: Zamanın İlahlaşmış Egoları
    Firavun, “ben sizin en yüce rabbinizim” (Nâziât, 79/24) diyerek kibirle kendini ululayan bir modeldir. Ama Kur’ân, bu tipin sadece bir şahsa ait olmadığını gösterir: Zamanın her döneminde, hakikate düşmanlık eden “Firavuncuklar” vardır.

Bu küçük Firavunlar, kimi zaman bir rejim, kimi zaman bir ideoloji, kimi zaman bir makam yahut şahıs olarak ortaya çıkar. En belirgin özellikleri, insanları hakikatten uzaklaştırmak ve kendilerine kulluk ettirmektir. Onlarla barışmak, imanî tavizlerin başlangıcıdır.
“Zalimlere meyletmeyin, sonra size ateş dokunur.” (Hûd, 11/113)

  1. Barış Çağrısına Cevap: Ama Kiminle?
    Kur’ân barışı teşvik eder ama zalimle barışı değil, adil olanla barışı önerir.
    “Eğer onlar barışa meylederlerse sen de meylet.” (Enfâl, 8/61)
    Bu ayetin bağlantı noktası, düşmanın barışa gerçekten istekli olması, ihanet taşımaması ve adalet üzere olması şartınadır. Zulmün temsili olan kişi veya yapılarla barış, zulme ortaklıktır.

Şeytanla uzlaşmak, onunla iş tutmak değildir. Firavunla barışmak, Mûsâ’nın davasını terk etmektir. Onlar hakikatle çatışan taraf olduklarından, onların gönlü alınmaz; onlar tevbeye davet edilir, uymazlarsa mücadeleye devam edilir.

  1. Tarihten Ders: Barışın Bedelini Ödeyenler
    İslâm tarihi, zalimlerle uzlaşmanın acı örnekleriyle doludur.  iktidarlarla çıkar birliği kuran; İslâm’ı kendi siyasi emellerine araç eden liderler…

Ve bir de, hak uğruna canını feda eden Hüseyinler, Yunuslar, Mevlanalar, Bediüzzamanlar… Onlar, Firavunlaşmış yapılara boyun eğmediler; şeytanın vesvesesine aldanmadılar.

  1. Mücadele Bitmedi, Biçim Değiştirdi
    Bugün şeytan yalnızca vesvese veren bir varlık değil; ekranlarda, siyasette, sosyal medyada, fikirde ve modada dolaşan bir şebeke gibi çalışıyor. Firavuncuklar, sadece saraylarda değil; ekranlarda, kürsülerde, influencer hesaplarında, “algı” düzeneklerinde geziyor.

Bunlarla uzlaşmak, onlara pay vermek, hakkı eğip bükmektir. Oysa Kur’ân şöyle uyarır:
“İstedikleri şudur: Sen tâviz veresin ki, onlar da tâviz versinler.” (Kalem, 68/9)

Bu ayet, hak sahibinin asla eğilmemesi gerektiğini bildirir. Çünkü eğilenin ardında hak değil, taviz ve felaket vardır.

SONUÇ: HAK YOLCULARI BARIŞI DEĞİL, HAKKI TERCİH EDER
Şeytanla, Firavunla ve Firavuncuklarla barışmak, kısa vadeli bir rahatlık; uzun vadeli bir felakettir. İman, taviz kabul etmez. Hakikat eğilip bükülemez. Zalimlerle mücadele bir seçenek değil, bir sorumluluktur.

Unutmamalıyız: Hz. Mûsâ, bir asa ile Firavun karşısına dikildi; çünkü arkasında Allah vardı. Biz de hak üzere isek, az da olsak galibizdir. Öyleyse şeytanla dostluk değil, cihad; Firavunla uzlaşma değil, mücadele gerekir.

ÖZET
Bu makalede, Kur’ân’da geçen şeytan, Firavun ve onların günümüzdeki temsilcileriyle uzlaşmanın neden mümkün olmadığı anlatıldı. Şeytan, hakikate düşmandır; Firavun ve benzeri zalimler, ilahlık taslayan sistemlerin sembolleridir. Onlarla barış, imanî tavizlere ve zulmün meşrulaşmasına yol açar. Kur’ân, hakikatten sapmadan, zulme meyletmeden yaşanması gereken bir mücadele ahlâkını emreder. Hak yolda olan, asla taviz vermez. Çünkü hak, eğilmez.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 24th, 2025