KONUŞAN AYETLER: Kur’ân’da Dil, Lisan ve Anlamları Üzerine Hikmetli Bir Yolculuk

KONUŞAN AYETLER: Kur’ân’da Dil, Lisan ve Anlamları Üzerine Hikmetli Bir Yolculuk

Giriş
Kur’ân-ı Kerîm, insanın varlık âlemindeki yerini ve hakikatle bağını kuran ilahî bir hitaptır. Bu hitap, lafzıyla Arapça olmakla beraber, anlamıyla evrensel bir derinliğe sahiptir. Kur’ân’da “dil” ve “lisan” üzerine çokça durulması, insanın konuşma kabiliyeti ile sadece diğer varlıklardan ayrılmadığını, aynı zamanda emaneti taşıyan, vahyi anlayan bir varlık olarak sorumluluk yüklendiğini gösterir.

Bu makalede, Kur’ân-ı Kerîm’de geçen lisan, dil, nutk, kelâm, kavl, beyan, hitâb gibi kelimeler ve bunların muradifleri (eşanlamlıları) üzerinden insanın diliyle olan imtihanı ve bu kelimelerin hikmetli çağrışımları ele alınacaktır.

  1. LİSAN: Kimliğin Aynası
    Kur’ân’da “lisan” kelimesi hem mecaz hem hakikat anlamıyla kullanılır. “Ve min âyâtihî ḫalḳu’s-semâvâti ve’l-arḍi veḫtilâfu elsinetikum ve elvânikum.” (Rum, 30/22) ayetinde, farklı dillerin ve renklerin Allah’ın ayetlerinden olduğu bildirilir. Burada “elsine”, “lisanlar” demektir.

Bu, dilin sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda ilahî bir kudretin yansıması olduğunu gösterir. Lisan, bir topluluğun kimliğidir; hafızası, kültürü, hatta kaderidir.

  1. KAVL ve NUTK: Sözün Sorumluluğu
    Kur’ân’da “kavl” kelimesi yüzlerce kez geçer. “Kavl-i sedîd”, “kavl-i meysûr”, “kavl-i leyyin” gibi ifadeler, sözün muhtevasının, üslubunun ve zamanlamasının ne kadar önemli olduğunu ortaya koyar.

Hz. Musa’ya Firavun’a giderken “ona yumuşak söz söyleyin” (Tâhâ, 20/44) denilmesi, hakikatin bile kaba bir dille söylenmemesi gerektiğini ifade eder.
Ayrıca Kur’ân, “nutk” kelimesiyle insana konuşma kabiliyeti verildiğini ifade eder: “Allemehü’l-beyân.” (Rahman, 55/4). Beyan, sadece konuşmak değil, anlamı yerli yerince ifade etmektir.

  1. BEYAN ve KELÂM: Hakkı Anlatmak
    Kur’ân’ın kendisi de “beyan”dır. “Hâzâ beyanun li’n-nâs.” (Âl-i İmrân, 3/138). Yani bu kitap, insanlar için bir açıklamadır. Dilin hakikate hizmet ettiği yer işte tam da burasıdır.

Allah’ın kelâmı olan Kur’ân, aynı zamanda kelimelerin anlamını tayin eden bir mihenk taşıdır. İnsanın kelâmı ise ya hakka hizmet eder ya da bâtıla.

  1. DİLİN AHLAKI: Sözün Şahidi Kalp Olmalı
    Kur’ân, dili sadece bir ifade vasıtası değil, bir ahlâk meselesi olarak ele alır. “Bir söz söylemez ki, mutlaka yanında gözetleyen yazıcı bir melek hazır bulunmasın.” (Kâf, 50/18). Bu, dilin amele dönüştüğü noktayı gösterir.

Zira yalan, gıybet, iftira, laf taşıma gibi olumsuz dil kullanımları, sadece birer günah değil, aynı zamanda toplumu çürüten illetlerdir. Kur’ân, “sözün en güzeliyle söyleyin” buyurarak (İsrâ, 17/53) iletişimin aynı zamanda bir ibadet olduğunu vurgular.

  1. FARKLI LİSANLAR, TEK MESAJ: VAHİY DİLİ
    Kur’ân Arapça indirilmiştir. “Biz onu Arapça bir Kur’ân yaptık ki anlayasınız.” (Zuhruf, 43/3). Ancak bu, evrensel mesajın sadece Araplara ait olduğu anlamına gelmez. Kur’ân’da geçen “lisan”, sadece etnik değil; kültürel, tarihî ve manevi bir dildir.

Bugün Kur’ân, yüzlerce dile çevrilmiştir; ama özünde beyanın ve kelâmın birliği vardır. Dil farklı olabilir ama hakikat birdir.

SONUÇ: DİL, EMANETTİR
Kur’ân, dili bir nimet olarak sunar ama aynı zamanda bir emanet olarak da görür. Bu emanetin hakkını vermek; doğru, hikmetli, adil ve merhametli konuşmaktan geçer. Dil; hakikati haykıran bir şahit de olabilir, yalana perde çeken bir araç da…

İnsana düşen, dilini Kur’ân’ın terazisinde tartmak ve kelimeleri hak üzere sarf etmektir.

ÖZET
Bu makalede, Kur’ân-ı Kerîm’de geçen lisan, dil, kelâm, beyan, nutk ve kavl gibi ifadeler incelenmiştir. Bu kelimeler, insanın konuşma kabiliyetinin sadece bir iletişim aracı olmadığını; ahlâkî, kültürel ve ilahî bir sorumluluk taşıdığını göstermektedir. Kur’ân, dili hikmetle kullanmayı, sözü güzel söylemeyi ve konuşmayı bir ibadet olarak sunar. Her bir kelimenin hakikatle bağı vardır ve dil, emanettir.

 

Loading

No ResponsesMayıs 24th, 2025