Helâl Dairesinde Yaşamak: Kullukta Lezzeti Aramak

Helâl Dairesinde Yaşamak: Kullukta Lezzeti Aramak

“Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur. Ferâiz-i İlâhiye ise hafiftir, azdır. Allah’a abd ve asker olmak öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez.”
(Bediüzzaman Said Nursî, Sözler)

İnsan hayatı iki dairede geçer: Helâl ve haram. Helâl, Allah’ın rızasına uygun, insanın fıtratına uygun, huzura götüren yoldur. Haram ise nefsin aldatıcı ve geçici arzularının peşinden sürüklenerek girilen, ruha azap, kalbe yük olan çıkmazlardır. Oysa ki helâl dairesi, insanın aradığı gerçek keyfi, huzuru ve güveni fazlasıyla sunar.

Helâl Dairesi: Rahmetin Genişliği

Bazı insanlar, dinin yasakladığı şeyleri hayatı daraltan bir zorluk gibi görür. Oysa bu bir aldanıştır. Çünkü Allah, kullarına haram ettiklerinin kat kat fazlasını helâl kılmıştır. Göz için helâl bakışlar, kulak için helâl sözler, kalp için helâl sevgiler vardır. İnsanın ihtiyacı olan gerçek zevkler, helâl çerçevede hem ruhu doyurur hem de kalbi yormaz.

Bir damla haram su, bin okyanus helâl su varken, niçin tercih edilsin? Bir lokma haram kazanç, helâl rızık varken, niçin alınsın? Çünkü helâlin içinde dua, bereket ve huzur gizlidir; haramda ise pişmanlık, kaygı ve manevi bir yara vardır.

Kulluk: Lezzetli Bir Şeref

İnsan, yaratılış itibarıyla bir asker gibidir. Bu askerlik, emir almaktan öte bir şereftir. İnsan, Rabbine kul olunca, nefsinin esiri olmaktan kurtulur. Allah için yaşamak, Allah namına vermek ve almak, insanı yüceltir. Çünkü insan, eşyaya ve hayata Allah’ın gözüyle bakmaya başlar. Bu da kulluğun hem lezzet hem huzur veren tarafını gösterir.

Her sabah uyanmak bir nefer gibi yeni bir görev almaktır. Her nimet, Rabbin lütfu bilinciyle alınır. Her musibet, bir imtihan olarak görülür. Ve bu hayat tarzı, insana dünya cennetini yaşatır.

İstiğfar: Kusura Rağmen Rahmete Sığınmak

Her insan hata yapar. Kullukta zaaf gösterebilir. Fakat önemli olan, kusuru fark edip Rabbine yönelmektir. Bediüzzaman’ın duasında olduğu gibi:

> “Yâ Rab, kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et.”

İstiğfar, kulun kendini düzeltmek için attığı en samimi adımdır. Çünkü Allah Teâlâ, kulunun günahından vazgeçip yönelmesini ister. Ve affetmeye her an hazırdır.

Hayatın Vazifesi: Allah Namına Yaşamak

İnsanın gerçek vazifesi, her işini Allah için yapmasıdır. Bir söz söylerken, bir lokma yerken, bir adım atarken niyet Allah için olursa, sıradan işler bile ibadet değerine ulaşır. O zaman insan, hayatın her alanında sükûnet bulur. Çünkü ne yaptığı değil, kimin için yaptığı önemli hâle gelir.

Ve bu niyetle yaşayan insan, emaneti olan canı teslim edene kadar hem emniyette yaşar hem de ebedî hayat için hazırlanmış olur.

Sonuç: Kullukta Huzur, Helâlde Lezzet

Helâl, insana yeten geniş bir dairedir. Harama yönelmek hem nefsin aldanışı hem de ruhun yıkımıdır. Kulluk ise bir yük değil, bir şereftir. İnsan, bu şerefli görevi Allah hesabına yaparsa, hem dünya hayatı anlam kazanır hem de ebedî saadetin yolu açılır. Hayatın gayesi, Allah için yaşamak ve her nefeste O’na kul olabilmektir.

Özet:

Bu makalede, insanın hayatını helâl dairesinde yaşamasının ne kadar geniş, huzurlu ve yeterli olduğu vurgulanmaktadır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, Allah’ın farzları az ve hafif, kulluk ise tarif edilemez derecede lezzetli ve şereflidir. İnsan, asker gibi Allah namına hareket ettiğinde, hem hayatına anlam katar hem de huzura erer. Kusurlar karşısında istiğfarla sığınmak ise, kulluğun doğal bir yönüdür. Sonuç olarak, harama hiç lüzum yoktur; helâlde saadet ve kullukta gerçek özgürlük vardır.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 24th, 2025