Dönen Günler ve Değişmeyen Hakikat: İmtihanın Hikmeti ve Tarihin Şahidi

Dönen Günler ve Değişmeyen Hakikat: İmtihanın Hikmeti ve Tarihin Şahidi

“Eğer size bir yara dokunduysa, o topluma da benzeri bir yara dokunmuştur. Bu günleri insanlar arasında döndürüp dururuz. Bu, Allah’ın içinizdeki gerçekten iman edenleri ayırt etmesi ve sizden şehitler edinmesi içindir. Allah zalimleri sevmez.” (Âl-i İmrân, 140)

Tarih, sadece olmuşların değil, olacakların da aynasıdır. Kur’ân, tarihe bir ibret aynası olarak bakar; çünkü insanın fıtratı değişmez, olaylar farklı görünse de hakikat sabittir. Yukarıdaki ayet, Uhud Savaşı’nın ardından gelmiş, Müslümanlara büyük bir moral çöküntüsü yaşadıkları anda ilahi bir teselli ve tefekkür kapısı açmıştır. Ama bu ayet sadece bir dönemi değil, her dönemi aydınlatan bir nur gibidir.

Bir Yaradan Daha Fazlası: İmtihanın Derinliği

Müslümanlar, Uhud’da büyük kayıplar yaşamıştı. Daha dün Bedir’de zafer kazanmışlardı. Şimdi ise sevdiklerini toprağa vermiş, içlerinden bazıları hayal kırıklığına uğramıştı. Bu ayet, onların kalbine şunu fısıldadı: “Bugün siz yaralandınız ama unutmayın, onlar da benzer acıları yaşadı. Bu, hayatın bir kanunudur. Günler, zaferler ve hezimetler, insanlar arasında dolaşır.”

İmtihan, sadece dıştan bakıldığında bir yara gibidir. Asıl mesele, bu yaranın iç dünyamızda nasıl yankı bulduğudur. Kimimiz bu yara ile olgunlaşır, kimimiz isyanla savrulur. Ama bu günlerin dönüşü bir rastlantı değil, bir ilahi planın tezahürüdür.

Tarihin Aynasında Dönen Günler

Bu ilahi yasayı tarih boyunca defalarca görürüz. Selçuklular’ın Malazgirt’teki büyük zaferi, ardından gelen haçlı işgalleri… Osmanlı’nın İstanbul’u fethederek çağ kapatması ve yüzyıllar sonra Çanakkale’de can pahasına o ruhu yeniden savunması…

Hiçbir medeniyet daima zirvede kalmamıştır. Kudretli çağların ardından gelen çöküşler, ardından doğan yeni dirilişler… Allah günleri döndürür; çünkü sabit kalan sadece hakikat ve imandır. Devletler, kavimler, ordular gelip geçer; kalan sadece Allah’a sadık olanlardır.

Şahitlik: Zamanın İçinde Bir Sonsuzluk Nişanı

Ayetin devamı da bize çok derin bir hakikati öğretir: “Allah içinizde gerçekten iman edenleri ayırt etsin ve sizden şehitler edinsin.” Bu, sadece bir teselli değil, ilahi bir yükselişin ifadesidir. Allah, bu dönen günlerle imanları ayırır; sahte olanları eler, özü hakiki olanları ise yüceltir. Bu yüceltmenin zirvesi de şehitliktir. Şehit, sadece ölümü göze alan değil, hayatı hakka şahitlikle geçiren kişidir.

Zalimler İçin Son Yoktur, Ama Sevgi De Yoktur

“Allah zalimleri sevmez.” Bu son cümle, ayetin bütün anlamını mühürler. Zalim, günlerin dönüşüne rağmen ibret almayan, gücü geçici zanneden, hakkı ezip heva peşinde koşandır. Allah onları mühletle sınar ama sevmez. Çünkü zulüm, hem hakka hem insana ihanettir.

Özet:

Âl-i İmrân Suresi 140. ayeti, Uhud Savaşı’ndan sonra Müslümanlara verilen bir tesellidir; ama zaman üstü bir hikmeti taşır. Günlerin insanlar arasında dönmesi, zafer ve mağlubiyetin sırayla yaşanması ilahi bir sünnettir. Bu dönüş, iman edenleri ortaya çıkarır, şehitleri yüceltir ve zalimleri ayıklar. Tarih boyunca bu yasayı görmek mümkündür: Medeniyetler gelir ve geçer, ama hakkın şahitleri baki kalır. Acılar, sadece kayıp değil, aynı zamanda ilahi bir ayıklama ve terfi kapısıdır. Hakikatin tarafında olanlar, o dönen günlerin neresinde olursa olsun, sonunda kazananlar olacaktır.

 

Loading

No ResponsesMayıs 24th, 2025