Denge Üzerine Kurulan Bir Hayat: Ailede Küfüv Meselesi

Denge Üzerine Kurulan Bir Hayat: Ailede Küfüv Meselesi

“Şer’an koca, karıya küfüv olmalı, yani birbirine münasip olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimmi diyanet noktasındadır.”
(Lem’alar, 24. Lem’a, Bediüzzaman Said Nursî)

Evlilik, sadece iki bedenin değil, iki ruhun, iki hayatın ve iki dünyanın birleşmesidir. Bu birliktelik, sadece dış görünüş veya ekonomik seviye üzerine bina edilirse, kısa ömürlü olur. Asıl sağlam temel, “küfüv” yani “denk olmak” üzerine kurulmalıdır. Ve Bediüzzaman’a göre bu denkliklerin en mühimi, diyanet yani iman, takva ve dini anlayışta denkliktir.

Evliliğin Temel Taşı: Ruhsal ve İnançsal Uyum

İki insanın evlenmesi, zahirde kolay bir birliktelik gibi görünse de, asıl mesele bâtındadır. Eşlerin inanç dünyaları, ahiret anlayışları, ibadet disiplini ve hayata bakış açıları birbirinden çok farklıysa, bu fark zamanla bir uçuruma dönüşebilir.

Mesela biri sabah namazına kalkarken diğeri buna anlam veremiyorsa, biri harama karşı hassasken diğeri umursamıyorsa, birinin kalbi Allah korkusuyla titrerken diğeri gaflet içinde yaşıyorsa — bu denklik bozulmuş demektir. Ve bu bozukluk, zamanla muhabbete, sadakate ve huzura zarar verir.

Zahiri Değil, Batını Eşleştirin

Modern çağ, evliliklerde “denk”liği yalnızca maddî ölçülerle değerlendirmeyi öğütlemektedir: Gelir düzeyi, fiziksel çekicilik, sosyal statü, kariyer gibi. Hâlbuki bu unsurlar değişken ve geçicidir. Gerçek ve kalıcı olan, insanın inanç yönü ve ahlaki duruşudur. Zira beden yaşlanır, mal tükenir, şöhret solar… Fakat iman ve takva, insanın ömür boyu taşıdığı ve ölümle daha da yücelen hazineleridir.

Diyanet Denkliği: Ahlak, İbadet ve Hedef Birliği

Bir evlilikte eşlerin ikisinin de namaz kılması, haram-helal duyarlılığı taşıması, ibadete birlikte yönelmesi, Kur’an ve sünnet ışığında yaşama gayesi gütmesi; ortak bir “diyanet kimliği” oluşturur. Bu ortaklık, onları sadece dünyada değil, ahirette de birbirine yakın tutar. Çünkü bu tür bir denkliğe sahip evlilikler, sadece dünya evliliği değil, ebedî bir yoldaşlık vadeder.

Bu sebeple, bir eş seçerken sadece göz değil, kalp ve akıl da devreye girmelidir. Çünkü hayat yolculuğu uzun ve meşakkatlidir. Bu yolda yoldaşınız, ruhunuza yabancıysa, bedenler birlikte olsa da ruhlar yalnız kalır.

Zıddiyet, Zorlayıcı Bir İmtihandır

Eğer eşler arasında diyanet farkı varsa, birinin gayreti diğerinin gafletiyle törpülenir. Biri hayra koşarken diğeri onu yavaşlatır. Bu da zamanla manevî yalnızlığa ve kırgınlıklara yol açar. İslam’ın evlilikte tavsiye ettiği küfüv ilkesi, işte bu tür sürtüşmelerin önüne geçmek içindir. Ruhların aynı yöne baktığı, kalplerin aynı Rabbe bağlı olduğu bir evlilik, hem huzur getirir hem de karşılıklı olarak imanı besler.

Sonuç: Aynı Seccadeye Baş Koymak

Birlikte aynı sofraya oturmak güzeldir ama birlikte aynı secdeye varmak, asıl saadettir. Aynı kıbleye yönelen iki kalp, fırtınalı günlerde bile birbirine tutunur. Ve işte gerçek küfüv budur: Kalpleri aynı Allah’a bağlı iki insanın, bu dünyada ve ahirette birbirine dost ve eş olması.

Özet:

Bu makalede, evlilikte “küfüv” yani eşler arasında denkliğin önemi Bediüzzaman’ın sözü ekseninde ele alınmıştır. Denkliğin asıl merkezi, ekonomik, kültürel ya da fiziksel değil, diyanet (dinî ve imanî) noktasıdır. Eşler arasında inanç, ibadet ve ahlak bakımından benzerlik varsa evlilik uzun ömürlü ve huzurlu olur. Aksi halde manevî uçurumlar ortaya çıkar. Sonuç olarak, eş seçiminde iman ve takva denkliği öncelenmeli; evlilik sadece dünya değil, ahiret yoldaşlığı niyetiyle kurulmalıdır.

 

Loading

No ResponsesMayıs 24th, 2025