Ölümün Hatırlatıcı Hikmeti

Ölümün Hatırlatıcı Hikmeti

“اَكْثِرُوا ذِكْرَ هَادِمِ اللَّذَّاتِ” — “Lezzetleri tahrip eden ölümü çokça anınız.”

(Tirmizî, Zühd: 4, Kıyâmet: 26; Nesâî, Cenâiz: 3; İbni Mâce, Zühd: 31; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:321)

İnsan, dünyada geçici bir misafirdir. Bu misafirliğin en çarpıcı hakikati ise ölümdür. Ölüm, bütün lezzetleri acılaştıran; sarhoş eden gafletleri ayıltan; nefsin hırslarını, arzularını susturan bir hakikattir. İşte bu sebepledir ki, Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.), “Lezzetleri tahrip eden ölümü çok zikrediniz” buyurmuşlardır.

Günümüz insanı, ölümü konuşmaktan, onu düşünmekten ve hele hele yüzleşmekten ürkmekte. Çünkü modern hayat, ölümü görünmez kılmış, mezarlıkları şehir dışına atmış, ölümü sadece başkalarının başına gelen bir şey gibi hatırlatmaktadır. Halbuki ölüm, hayatın en kesin gerçeği, faniliğin mühür vuruşu, hesabın başlangıcıdır. Ölüm unutuldukça insan kendini ebedî zanneder. İşte bu zanna karşı en tesirli panzehir, ölümün tefekkürüdür.

Ölüm, Yıkıcı Değil, Uyandırıcıdır

Hadiste geçen “hâdimü’l-lezzât” ifadesi, ölümün dünya lezzetlerini yerle bir ettiğini ifade eder. Lakin bu yıkım, aslında hakikate bir uyanıştır. İnsan, ne zaman ki bir yakınının kabri başında durur; o zaman bütün dünya ehemmiyetsizleşir. Ölüm, gafletin perdelerini yırtar, insanı kendi acziyle, fakrıyla, fıtratıyla yüzleştirir.

Düşünelim: Her sabah uyanan insan, ölümle uyanıyor olsa; her gününü son günü gibi yaşasa, ne kibir kalır, ne israf, ne de zulüm… Ölüm tefekkürü, kalbi yumuşatır, merhameti artırır, hırsı kırar, tevazuu artırır. Böyle bir insan, dünyada kalıcı izler bırakmaya, hayırla yâd edilmeye gayret eder. Çünkü bilir ki, dünya bir han ve o hanın kapısı mezardır.

Mezarlıklar En Hakiki Mekteptir

Bir mezarlık ziyareti, bin kitap okumaya bedel olabilir. Çünkü orada hayatın geçiciliği, dünya sevgisinin beyhudeliği, insanın aczi ve muhtaçlığı gözler önüne serilir. Her taş, “Ben de bir zamanlar senin gibiydim” der. Ve her toprak altındaki beden, “Sen de yakında bizim gibi olacaksın” diye fısıldar.

Bu yüzden ölüm, korkulacak bir karanlık değil; hazırlıklı olunduğunda, dostlarla buluşulan bir kavuşma anıdır. Âhirete inanan bir mü’min için ölüm, bir yok oluş değil, ebedî saadete açılan bir kapıdır. Yeter ki o kapıya boş elle varılmasın.

Ölümü Zikretmenin Güzelliği

Hadîsin “اَكْثِرُوا” ifadesi, çokça zikrediniz, sık sık hatırlayınız demektir. Bu da gösterir ki, ölüm zikri hayatın merkezine yerleştirilmeli. Sabah namazından önce bir mezarı tefekkür etmek, bir hasta ziyareti, bir cenaze merasimi, bir vasiyet hazırlığı… Hepsi, bizi ölüme ve dolayısıyla ebedî hayata hazırlar.

Unutmamalıyız ki, ölüm zikri, hayatı karartan bir düşünce değil; hayatı berraklaştıran bir nurdur. Ölümle yüzleşen, hayatını boşa harcamaz. Her anı kıymetli bilir. Her insanı değerli görür. Her ibadeti bir hazırlık olarak yapar. Ve sonunda, “hoş geldin ölüm” diyebilecek bir ruh kıvamına ulaşır.

Özet:

Bu makalede, Peygamber Efendimiz’in “Lezzetleri tahrip eden ölümü çokça anınız” hadisi ışığında, ölüm tefekkürünün hayat üzerindeki hikmetli ve ibretli etkileri ele alındı. Ölüm, lezzetleri yok eden değil; gafleti gideren, hayatı anlamlandıran bir uyarıcıdır. Ölüm zikri, hayatı daha bilinçli, daha erdemli, daha ebedî perspektifle yaşamak için bir davettir. Ölümden korkmak değil; ona hazırlıklı olmak gerekir. Çünkü ölüm, dostlara ve hakiki hayata bir kavuşma kapısıdır.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 21st, 2025