Bir Mevtanın Günlüğü: Sessizlikte Başlayan Sonsuzluk
Bir Mevtanın Günlüğü: Sessizlikte Başlayan Sonsuzluk
“Bugün, hayatımın ilk günü değil; ölümümün ilk günü…”
Toprak üzerindeki son adımımı attıktan sonra artık gözlerim kapanmış, nefesim susmuştu. İnsanlar, bedenimi kefene sarmış, beni sevip sevmediklerini fısıldayarak uğurlamıştı. Gözyaşları, dualar, omuzlarda taşınan bir tabut… Ve sonra: Sessizlik.
Kabirdeki İlk Gün
Toprağın serinliğiyle karşılaştığımda, dünya artık arkamda kalmıştı. Gözlerim görmese de başka bir görüş başlamıştı. Artık zamansız bir âlemdeydim. Sanki her şey durmuş, ama her şey yeni başlamış gibiydi. İnsanların sesi kesildiğinde meleklerin sesi yükseldi.
“Rabbin kim?” diye soruldu.
“Dinim ne?”
“Bu zat (Peygamber) hakkında ne dersin?”
Hayatım boyunca dille söylediğim cevaplar, kalbimde ne kadar karşılık bulmuştu? Dil değil, kalp konuşuyordu artık. Samimiyet terazideydi. Artık kandırmak yoktu, gösteriş yoktu, rol yoktu. Sadece gerçek bendim ve gerçek cevaplar.
Kabir Bir Bahçe mi, Bir Çukur mu?
Sonra kabir şekillenmeye başladı. Kimine bir cennet bahçesi olur dedilerdi; kimine cehennem çukuru. Benim için hangisi olacaktı? Hayatta iken yaptıklarım, söylediklerim, gizlediklerim, pişmanlıklarım bir bir dizilmeye başladı önüme.
Bazen daraldım, bazen ferahladım. Bazen ruhum titredi, bazen huzurla doldu içim. Çünkü kabir, dışarıdan bakıldığında sadece toprak altıydı; ama içerden bakıldığında ya rahmetti ya azap…
Diğer Mevtalarla Sessiz Konuşmalar
Zannettim ki kabir yalnızlıktır. Değilmiş. Sessiz misafirler çokmuş burada. Her biri farklı bir dünyadan, farklı bir geçmişten gelen ölüler… Ama hepsinin ortak bir hali vardı: Pişmanlık. Yaşayamadan gelenler, yaşayıp da değer veremeyenler, fırsatları boşa harcayanlar…
Dilsiz ama dertliydik hepimiz. Konuşmasak da anlaşırdık. Çünkü buradaki dil, amellerin sesiydi. “Benim namazlarım vardı ama kalbim neredeydi?” diyen de vardı, “Bir tebessümü çok gördüm, bir affı geciktirdim” diyen de…
Zaman, Kabirde Farklı Akar
Bir gün mü geçti, bir yıl mı, yoksa yüzyıllar mı? Zaman burada farklıydı. Dünya saatine göre değil, ebediyet takvimine göre işlerdi burası. Ölüm, dünyadaki saatin durduğu; ama ahiretin saatinin çalışmaya başladığı andı. Kabirde geçen her dakika, hayatın her saniyesinin karşılığını ortaya koyardı.
Kabirden Öğütler
Eğer size bir mektup yazabilseydim, derdim ki:
Hayatı boş şeylerle geçirme.
Bir gönül yıkma, çünkü burada onun yankısı susmaz.
Bir namazı erteleme, çünkü burada pişmanlık geç kalır.
Bir iyiliği gizlice yap, çünkü burada en çok o parlıyor.
Ve her gün ölümü hatırla, çünkü o seni unutmuyor.
Özet:
Bu makale, vefat etmiş bir insanın (mevtanın) kabirdeki ilk gününden başlayarak, kabir hayatındaki ruhsal ve manevi yolculuğunu anlatmaktadır. Mevtanın gözünden; sorgu meleklerinin gelişi, zamanın farklı akışı, diğer mevtalarla ruhsal bağlar ve dünya hayatının yankılarının kabirdeki tezahürleri ele alınır. Makale, okuyucuya ölümün sadece bir son değil, yeni bir başlangıç olduğunu; kabirdeki ilk dakikaların dünyadaki her davranışın karşılığıyla şekillendiğini ibretli bir üslupla sunar. Ölümden korkmak değil; ona hazırlıklı olmak gerektiği mesajı verilir.