İDRAKİN MERTEBELERİ: GÖREN GÖZ, DUYAN KALP, ANLAYAN VARLIK
İDRAKİN MERTEBELERİ: GÖREN GÖZ, DUYAN KALP, ANLAYAN VARLIK
Kur’ân-ı Kerîm, sadece aklı değil; kalbi, ruhu, vicdanı ve hissiyatı da muhatap alır. Bu yönüyle “idrak” yani kavrama, anlama, sezme; sadece zihinsel bir faaliyet değil, aynı zamanda ruhî bir kabiliyettir. Kur’ân’da akl, fehm, basîra, fıkh, tezekkür, tefekkür, tedebbür, taakkul, idrâk gibi birçok kelime bu anlam kümesinde yer alır. Her biri idrakin bir yönüne işaret eder ve her biri insanın varlıkla olan bağını farklı merhalelerle tarif eder.
- Kur’ân’da İdrak ve Muradifleri
Akl (عقل): Akletmek, bağlamak, olaylar arasında ilişki kurmak demektir. Kur’ân’da bur çok yerde geçer ve genellikle “akl etmiyor musunuz?” şeklinde sorgulayıcı bir dille gelir.
Fehm (فهم): Anlamak. Daha çok duyulanı veya görüleni sezgiyle kavramak anlamındadır.
Fıkh (فقه): Derinlemesine anlama. Yüzeysel değil, hakikatini kavrayacak şekilde anlama çabasıdır.
Tezekkür (تذكر), Tefekkür (تفكر), Tedebbür (تدبر): Hatırlama, düşünme, derinlemesine arka planı kavrama. Bunlar idrakin katmanlı bir şekilde çalıştığını gösterir.
Basîra (بصيرة): Manevî görüş, sezgi. Gözün değil kalbin görmesi anlamındadır.
İdrâk (إدراك): Kavrama, ulaşma. Zihnî ve hissî anlamda bir şeye varma halidir.
Bu kelimeler arasında anlam farkları vardır. Akl daha çok ilişki kurma; fıkh hakikate nüfuz etme; tefekkür zihinsel derinleşme; basîra ise kalbî sezgidir. İdrâk bu kavramların ortak noktası gibi düşünülebilir; bir şeyi bütün yönleriyle hissetme, anlama, kavrama.
- İdrakin Varlık Katmanlarındaki Tezahürü
Kur’ân-ı Kerîm, her varlığın Allah’ı tesbih ettiğini bildirir:
“Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O’nu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki O’nu hamd ile tesbih etmesin. Fakat siz onların tesbihlerini anlayamazsınız.” (İsrâ, 44)
Bu ayet, her varlıkta bir şuur ya da idrak kıvılcımı olduğunu gösterir. Ancak bu idrak, varlığın türüne göre farklılık arz eder:
- Melekler:
Meleklerin idraki kesintisiz, günahsız ve doğrudan ilahî nura açıktır. Onlar, akıl ile değil, nur ile bilirler. Emir ve hikmeti tereddütsüz kavrarlar. Bu, en yüksek idrak mertebesidir.
Kur’ân’da “Onlar Rablerinden korkarlar ve emrolunduklarını yaparlar” (Nahl, 50) bu hakikate işaret eder.
- İnsanlar:
İnsanın idraki özgürlükle birlikte verilmiştir. Bu nedenle hem yükselebilir hem düşebilir.
Kalp, akıl ve ruh üçlüsü ile ilahî hakikatleri kavrayabilir ama nefs ve şeytanla da sınanır.
Kur’ân’da “Onların kalpleri var ama onunla anlamazlar” (A’râf, 179) denilerek, potansiyel idrakin kullanılmaması eleştirilir.
- Hayvanlar:
Hayvanların idraki sınırlı ama maksatlıdır. Şevki ilahi ile ilgili bilgiye sahiptirler.
Kur’ân, karıncanın konuşması (Neml, 18) ve hüdhüdün anlayışı (Neml, 22) gibi örneklerle hayvanların da bir çeşit idrak sahibi olduğunu gösterir.
- Bitkiler ve Cansız Varlıklar (Cemadat):
Onlar da Allah’ı tesbih ederler. Bu onların varlık diliyle yaptığı bir idraktır.
Bir taşın Peygamber Efendimiz’e selam vermesi gibi hadisler de bunu destekler.
Bu idrak, bilinçli değil, varoluşsal bir teslimiyettir. Varlıklarının özüyle secde ederler.
- Tefsirlerdeki İzahlar:
Fahreddin Râzî, İsrâ 44. ayetini tefsir ederken, varlıkların kendilerine özgü bir şekilde Allah’ı bildiğini ve bunun bir tür “idrâk” olduğunu belirtir.
İmam Gazâlî, İhya’da kalbin gözü ile aklın gözünü ayırır ve der ki: “Basîret ile görmeyen, gerçeği değil, gölgesini görür.”
Bediüzzaman Said Nursî, özellikle “Lem’alar” ve “Sözler” adlı eserlerinde, varlıkların Allah’a delil olması bağlamında “şuurlu bir tesbih” vurgusu yapar. Ona göre cemâdatın bile varlık lisanıyla Allah’ı tanıttığı, insana ders verdiği bir “hal lisanı” vardır.
Aslında varlıkların anlamalarından daha ziyade, Allah’ın onlara anlatmasıdır.
O ilahi güç veya ilahi kaynaklı güçtür.
SONUÇ ve ÖZET:
Kur’ân’da “idrak” birçok kavramla ifade edilen çok katmanlı bir olgudur. Aklın kavraması (akl), kalbin sezmesi (basîra), tefekkürle derinleşme (tedebbür), hakikati çözme (fıkh) gibi farklı yönleri vardır. İdrak, sadece insanlara mahsus değildir; meleklerden hayvanlara, bitkilere ve cemadatlara kadar her varlık, yaratılışına göre bir bilinç ve tanıklık taşır. Ancak bu idrak düzeyleri farklıdır: Melekler nurla, insanlar akıl ve irade ile, hayvanlar sevki ilahi ile, diğer varlıklar ise varoluşsal teslimiyetle Allah’a şahitlik ederler. Bu hakikat, insanı hem sorumlu hem de anlam arayışında seçkin bir yere koyar.