Secdeye Layık Olanlar ve Fesada Saplananlar: İki Kutbun Hikâyesi

Secdeye Layık Olanlar ve Fesada Saplananlar: İki Kutbun Hikâyesi

Melekler insana değil, Hz. Ademe secde etmişlerdir
Allah’ın meleklere emrettiği insan, insanlığın babası olan Hz. Ademdir.
O halde hangi insanlar bu kapsamdadır?
Veya hangileri değildir?
Elbette yer yüzünde fesad çıkaracak ve kan dökecekler değildir.
İşte dünya bu iki farklı kutbun ayrıştırıldığı yerdir.
Secde edilenler ve fesad çıkarıp kan dökenler.

********

Kur’ân-ı Kerim’de yer alan bir sahne vardır ki, insanlık tarihindeki en kritik ayrımı içinde barındırır. Allah, meleklere Hz. Âdem’e secde etmelerini emreder. Bu secde, elbette tapınma değil, bir tazim ve takdir ifadesidir. Çünkü Âdem, insanlığın özü, Allah’ın ilimle donattığı halifesidir. Melekler bu ilâhî emre boyun eğer; yalnızca şeytan isyan eder ve secdeden kaçar.

Buradaki derin sır şudur: Meleklerin secde ettiği “insan” sıradan bir varlık değil, yeryüzünde Allah’ın halifesi olacak ilim ve hikmetle donanmış, ruhuna ilâhî nefha üflenmiş, fıtratı tertemiz olan bir modeldir. Yani, secde edilen insanlık; yaratılışındaki yüceliği muhafaza eden, kendini bozmayan ve nefsine teslim olmayan insandır.
Yani Rabbimizin;“Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” (Bakara. 30)

Ama meleklere bu emrin verildiği anda onlar bir soru sorar:
“Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?”
Bu sual, insanlığın iki yönünü ifşa eder: Yüceliğe lâyık olan yönü ve alçaklığa sapabilecek olan tarafı.

Yeryüzünde insanlık, işte bu iki zıt kutup arasında ayrılır:
Secdeye layık olanlar ve fesat çıkaranlar.

Birinci grupta olanlar, Hz. Âdem’in mirasına sahip çıkanlardır. Onlar bilgiyle amel eden, adaletle hükmeden, merhametiyle yaşayan, emanetin hakkını veren ve Allah’a kulluğu hayatının merkezine koyanlardır. Onlar, meleklerin secde ettiği o asli insanlığın devamıdır. Çünkü onların iç dünyasında ilâhî bir nur yanar.

İkinci grupta olanlar ise; yaratılışındaki hikmeti unutan, nefsinin arzularını putlaştıran, dünya hırsı uğruna fesat çıkaran, hak ve hukuk tanımadan kan döken kimselerdir. Onlar, meleklerin kaygısında haklılık payı oluşturanlardır. Allah’ın secdeyi emrettiği insanlık modeliyle hiçbir bağları kalmamıştır. Yeryüzünü kana bulayan zalimler, halkları sömüren despotlar, güç uğruna insanları ezen diktatörler bu zümrenin içinde yer alır.

Bu dünya, secde edilenlerle secdeden kaçanların; Allah’a kulluk edenlerle kendini ilahlaştıranların; yeryüzünde ıslahı amaçlayanlarla fesadı hedefleyenlerin ayrıştırıldığı bir imtihan meydanıdır.

Secdeye layık bir insan olmak, yaratılış şerefini taşımakla değil, onu koruyup geliştirmekle mümkündür. İnsana verilen ilim, irade ve vicdan; onu ya meleklerin takdirine mazhar kılar ya da şeytanın isyan yoluna sürükler.

Ve son soru şudur: Bugün biz kimiz? Meleklerin secde ettiği çizgide miyiz, yoksa secdeye layık olmayanlardan mıyız?

Özet:

Allah, meleklere insanlığın atası olan Hz. Âdem’e secde etmelerini emretmiş, bu da insanın yaratılıştaki yüceliğine işaret etmiştir. Ancak melekler, insandaki potansiyel kötülüğü de sormuştur: fesat ve kan dökme. Bu iki yön, insanlığı iki kutba ayırır: Secdeye layık olanlar (ahlâklı, adil, kulluk şuuru taşıyanlar) ve secdeden uzak olanlar (fesat çıkaran, zulmeden, nefsine esir olanlar). Dünya, bu iki grubun ayrıştırıldığı bir imtihan alanıdır. Her insan, günlük tercihleriyle bu iki yoldan birine yönelir.

 

Loading

No ResponsesMayıs 14th, 2025