KENDİNİ UNUTAN İNSAN: UNUTUŞUN EN DERİN HÂLİ

KENDİNİ UNUTAN İNSAN: UNUTUŞUN EN DERİN HÂLİ

“Ey iman edenler! Allah’a itaatsizlikten sakının. Herkes yarın için ne hazırladığına baksın! (Evet) Allah’a itaatsizlikten sakının; şüphesiz Allah yapıp ettiklerinizden tamamen haberdardır.
Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmışlardır.
Cehennemliklerle cennetlikler bir değildir. Muratlarına erecek olanlar ancak cennetliklerdir.” ( Haşir. 18-20 )

*********

“Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın.” (Haşir, 59/19)

İnsan, hafızasıyla değil, hatırladıklarıyla yaşar. Unutmak ise bazen bir nimet, bazen büyük bir imtihandır. Fakat en korkunç unutuş, insanın Rabbini unutmasıdır. Zira Allah’ı unutan bir kimse, zamanla kendi hakikatini, yaratılış gayesini, ruhunun ihtiyaçlarını ve ebedî yolculuğunu da unutur. Bu yüzden Kur’ân bize şu ibretli uyarıyı yapar: Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın!

Peki, “Allah’ın kendilerini unutturduğu” ne demektir?

Bu ifadedeki incelikli mânâ, Allah’ın o kişilere kendilerini tanıma, anlamlandırma ve sorumluluklarını idrak etme melekesini kaybettirmesidir. Kalpleri mühürlenmiş, vicdanları körelmiş, hayatı sadece dünya menfaatinden ibaret sanan bir hâle gelirler. Onlar artık sadece nefislerinin emrindedir; fıtratları ile irtibatları kesilmiş, iç dünyalarında bir çöküş başlamıştır. Böylece kendi hakikatlerinden uzaklaşırlar. Beden olarak yaşarlar ama ruhen ölüdürler.

İnsanın Kendini Unutması Ne Demektir?

Kendini unutmak, insanın Allah ile olan bağını koparmasıyla başlar. Oysa insan, Allah’ın esmâsının bir aynası, İlâhî bir sanat eseri, ruhunda sırlar taşıyan bir emanettir. Allah’ı unutan kişi, bu ilâhî emaneti tanımaz. Ne için yaratıldığını, kim olduğunu, nereye gittiğini sorgulamaz. Kendini sadece bir “et ve kemik yığını” sanır; nefsinin esiri olur, heveslerini hayatının pusulası zanneder. Bu da onu varlık gayesinden uzaklaştırır.

İnsanın kalbi, Allah’ın zikriyle hayat bulur. Kalp bu zikri kaybettiğinde ise yönünü şaşırır. Nefis, kibir, tamah, şehvet ve gaflet gibi karanlıklar kalbi sarar. Böyle bir insan, artık kendi iç sesini dahi duyamaz hâle gelir. Vicdanı konuşmaz, ruhu feryat eder ama o işitmez. Çünkü artık kendini unutmuştur; asıl benliğini, ruhunun derinliğini, İlâhî çizgisini kaybetmiştir.

Tarihten Bir Misal: Karun’un Unutuşu

Karun, bir zamanlar ilimle tanınan biriyken, servete boğulunca Rabbini unuttu. “Bu bana ilmim sayesinde verildi” dedi. O kadar kendini unuttu ki, nihayetinde servetiyle birlikte yerin dibine gömüldü. Allah’ı unutmanın ve bunun sonucu olarak benliğini yitirmiş olmanın ibretli bir misalidir Karun. Kendini unutmuş, kendini sahip zannetmiş ve ebedî hüsrana uğramıştır.

Kurtuluş Nerededir?

Kurtuluş, Allah’ı hatırlamakta, O’na yönelmekte ve kendi hakikatimize dönmektedir. Zikir, tefekkür, ibadet, dua ve Kur’ân ile beslenen bir hayat, insanın kendini unutmamasını sağlar. Kendi ruhunu tanıyan insan, başkalarına da ışık olur. Çünkü Allah’ı bilen kendini bilir; kendini bilen de ne için yaratıldığını idrak eder.

Sonuç Olarak…

Kendini unutan insan, sadece dünya hayatını kaybetmez; ebediyetini de kaybeder. Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur. Allah’ı unutmak, karanlığa yürümektir. O karanlıkta insan, kendini bile göremez hâle gelir. İşte bu yüzden Rabbimiz, bizi en derin felâketten uyarıyor: Allah’ı unutmayın ki, kendinizi unutmayasınız!

Özet:

Haşir Suresi 19. ayetinde geçen “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler” ifadesi, kişinin Rabbine yabancılaştıkça kendi hakikatinden uzaklaşmasını ifade eder. Böyle bir insan, yaratılış gayesini, iç dünyasını, sorumluluğunu ve ebedî hayatını unutur. Bu hâl, ruhun körleşmesi, kalbin kararması ve vicdanın susturulmasıdır. Kurtuluş ise Allah’ı hatırlamak, zikretmek ve kendini O’nun nuruyla tanımaktır.

 

Loading

No ResponsesMayıs 14th, 2025