İNSANIN ULVÎ VAZİFELERİ: DÜNYADA BİR YOLCU, SEMADA BİR YILDIZ
İNSANIN ULVÎ VAZİFELERİ: DÜNYADA BİR YOLCU, SEMADA BİR YILDIZ
“İnsan, gelişiyle gelişigüzel gelmeyendir; gidişiyle de sıradan gidici değildir.”
Dünya bir han, insan ise yolcudur. Her doğan bir misafir gibi gelir, bir süre kalır ve sonra gider. Ama bu gidiş boş bir yolculuk değildir. Her insanın bu dünyada taşıdığı ağır fakat ulvî bir yük vardır. O da; marifet, ubudiyet, hilafet ve tebliğ vazifeleridir.
- Marifetullah: Allah’ı Tanımak
İnsanın ilk vazifesi, yaratıcısını tanımaktır. Çünkü tanımayan sevemez, sevmeyen bağlanamaz, bağlanmayan da sadakatle yaşayamaz. Kur’ân’ın ifadesiyle “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zâriyât, 56) ayeti, bu hakikatin özüdür.
Marifet, sadece bilgi değildir; kalbin uyanmasıdır. Kâinata ibretle bakmak, her şeyde Allah’ın isimlerini okumak ve insanın kendisini tanımasıyla Rabbini bilmesidir. “Kendini bilen Rabbini bilir” sözü bu sırra işaret eder.
- Ubudiyet: Kulluk Etmek
Allah’ı tanımak, ibadeti gerektirir. Çünkü tanımak sevmeyi, sevmek ise teslimiyeti doğurur. Kulluk; sadece namaz, oruç gibi ibadetlerle sınırlı değildir. Her hâl, her tavır, her niyet bir kulluk şeklidir. Bir tebessüm, bir sabır, bir şükür de ubudiyettendir.
İnsanın acziyetini anlaması, kulluğun başlangıcıdır. Kibri bırakıp secdeye varan bir insan, aslında ruhunun en yüksek makamına erişir. Çünkü secde, insanın toprağa yüz sürmesiyle Arş’a yakınlaştığı andır.
- Hilafet: Yeryüzünde Allah’ın Halifesi Olmak
İnsan, yeryüzüne sadece tüketmek için değil; düzeni korumak, adaleti sağlamak, hakikati temsil etmek için gönderilmiştir. “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara, 30) ayeti bu görevi bildirir. Hilafet; ilim, şuur, adalet, merhamet, emanet gibi ulvî meziyetlerin insanda toplanmasıdır.
İnsan bu görevle; doğayı tahrip eden değil, imar eden olur. Zayıfa zulmeden değil, hakkını savunan olur. Çünkü halife, Allah adına hareket edendir.
- Tebliğ: Hakikati Bildirmek
Marifetle tanıdı, ibadetle bağlandı, hilafetle sorumluluk aldı. Şimdi sırada bu nuru yaymak vardır. Hakikat yalnız kendimize değil, herkese aittir. Tebliğ; güzel sözle, güzel hâlle, hikmetle ve halis niyetle yapılır. Zorla değil, sevgiyle olur. Kur’ân’ın “en güzel şekilde davet et” emri, kalpleri kırmadan hakikati anlatmayı öğretir.
Bir anne çocuğuna, bir öğretmen talebesine, bir dede torununa… Herkes bulunduğu yerde hakikatin bir dili olabilir.
İbretli Bir Temsil
Bir seyyah düşünün; uzun bir yolculuğa çıkmış. Ona dört emanet veriliyor: bir harita, bir rehber, bir çanta ve bir mektup. Harita marifettir; nereye gideceğini gösterir. Rehber ibadettir; yolları güvenli kılar. Çanta hilafettir; elindeki imkânlardır. Mektup ise tebliğdir; ulaştırması gereken hakikattir. Eğer seyyah bu dört emaneti hakkıyla taşırsa, sonunda ebedî bir saray onu bekler.
Son Söz Yerine
İnsan; meleklerden üstün, hayvanlardan farklı, kâinattan kıymetlidir. Çünkü ondaki akıl, ruh, vicdan ve irade; onu ilâhî bir memur kılmıştır. Bu memuriyet; gafletle değil şuurla, tembellikle değil hizmetle yerine getirilmelidir. Dünyaya gelen her insan; bir mesaj taşır, bir iz bırakır, bir görevle gelir.
Öyleyse bu yolculuğun farkında olanlar, her adımda vazifesini hatırlamalı. Zira hayat bir mekteptir; dersi iyi olanın ebedî diploması cennettir.
ÖZET
İnsanın dünyadaki ulvî vazifeleri dört ana başlıkta toplanır:
- Marifetullah (Allah’ı tanımak),
2. Ubudiyet (kulluk etmek),
3. Hilafet (Allah’ın yeryüzündeki halifesi olmak),
4. Tebliğ (hakikati başkalarına ulaştırmak).
Bu görevler insanı sıradan bir varlık olmaktan çıkarıp, ilâhî bir görevli yapar. Her insan, bu bilinçle yaşadığında hayatı anlam kazanır ve ebedî saadetin yolunu bulur.