Bilimin Gölgesinde Kaybolan Hakikat: Seküler Aklın Aldanışı
Bilimin Gölgesinde Kaybolan Hakikat: Seküler Aklın Aldanışı
Modern dünyanın merkezine yerleşen seküler akıl, “Her şey bilimle açıklanmalı” diyerek Allah inancını arka plana itmeye çalışmaktadır. Bu, yalnızca dinî inancı sorgulamakla kalmıyor; aynı zamanda insanın anlam arayışını da boşluğa düşürüyor. Bilimi putlaştıran bu yaklaşım, beşerî aklı ilahîleştirirken, ilahi vahyi aklın denetimine vermeye kalkışıyor. Peki bu nereye gidiyor? İnsanlığı neye sürüklüyor?
1. Akıl, Kendi Yerinde Hikmettir; İlahlık Değildir
Akıl, yaratılışın büyük bir nimeti, rehberidir. Ancak kendisini ölçü ve otorite olarak görmeye başladığında sapar. Çünkü akıl sınırlıdır; sonsuz olanı kuşatamaz. İlahi vahiy ise sınırsız hakikatin, ezelî bilginin tercümanıdır. Kur’an’ın ifadesiyle:
> “Size ilimden ancak az bir bilgi verilmiştir.”
(İsrâ, 85)
Bu ilahi ihtar, insanın haddini bilmesini ve aklını vahyin rehberliğinde kullanmasını emreder. Aksi halde akıl, rehber değil, azdırıcı olur.
2. Seküler Akıl Ne İstiyor?
Seküler akıl, dini bireysel alana sıkıştırmak, toplum üzerindeki etkisini yok etmek istiyor. Çünkü ilahi bir otoritenin varlığı, beşerî güç odaklarının sınırsız tasarruflarına engel teşkil eder. Modern Batı’nın derdi bilim değil, sınır tanımamaktır. Bu yüzden:
Ahlâk, izâfî hale getirilmiştir.
Dinin kamusal alandaki etkisi yok edilmeye çalışılmıştır.
İnsan, yeryüzünün ilahı gibi görülmeye başlanmıştır.
Sonuç? İnsan anlam krizine girmiştir. Teknoloji gelişmiş, fakat kalp boşalmış, zihin dağılmış, ruh daralmıştır.
3. Bilimin Gölgesinde Anlam Kaybı
Bugün bilimsel gelişmelerle atom parçalanmış, evrenin sınırları keşfedilmiş ama insanın kalbindeki boşluk büyümüştür. Çünkü bilim nasıl sorusuna cevap verir, ama niçin sorusuna değil. Bilim araçtır, amaç değildir. Amaçsız bir bilimin sonu, silahlanma, çevre felaketi, ahlâksızlık ve yozlaşmadır. Nitekim bugün dünyanın karşı karşıya olduğu krizler, “bilgi” eksikliğinden değil, hikmet eksikliğindendir.
4. Vahyin Gölgesinde Aklın İzzeti
İslam, aklı reddetmez; aksine yüceltir. Ancak onu doğru bir mihenge bağlar: Vahiy. Bediüzzaman’ın ifadesiyle:
> “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.”
Yani akıl bilimin ışığıyla gelişir, ama kalp vahyin nuruyla aydınlanır. Eğer biri eksik olursa insan tek gözlü olur; görür ama idrak edemez, bilgiye ulaşır ama hikmete varamaz.
5. Nereye Gidiyoruz?
Seküler aklın hâkim olduğu bir dünya:
Allah’ı unuttuğu için kendini de unutmaktadır.
Aile çözülmekte, ahlâk erimekte, toplumlar yozlaşmaktadır.
Ruh hastalıkları artmakta, intiharlar çoğalmaktadır.
İnsanlığın bu gidişi, hakikate değil, felakete doğrudur. Çünkü:
> “Kim Rahman’ın zikrinden yüz çevirirse, ona dar bir hayat vardır.”
(Tâhâ, 124)
Sonuç ve Özet
Batı merkezli seküler akıl, bilimi bir araç olmaktan çıkarıp dinin yerine koymaya çalışmıştır. Amaç, dini etkisizleştirmek ve ilahi iradeyi beşerî arzulara kurban etmektir. Bu yaklaşım insanı hem anlamdan hem de ahlâktan uzaklaştırmış, onu yalnızlaştırmış ve yeryüzünü bir fitne meydanına çevirmiştir. Gerçek çözüm, aklı vahyin rehberliğinde kullanmak ve bilimi hikmetle birleştirmektir. Aksi takdirde ilim gelişse de insanlık tükenir.
ÖZET:
Seküler akıl, dini ve ilahi hakikati geri plana iterek bilimi putlaştırmış, insanı da anlam krizine sürüklemiştir. Beşerî aklın ilahi iradenin önüne geçirilmesi, yalnızlaşmış, bunalmış ve yozlaşmış bir toplumun ortaya çıkmasına neden olmuştur. Çare, aklı ve bilimi vahyin rehberliğinde kullanarak hem maddeyi hem manayı birlikte inşa etmektir.