Kemiyet ve Keyfiyet: Sayının Ötesinde Anlamın Gücü
Kemiyet ve Keyfiyet: Sayının Ötesinde Anlamın Gücü
Giriş
Modern çağ, niceliğe yani kemiyete adeta rağbet ettiği bir dönemdir. Daha çok üretmek, daha fazla kazanmak, daha çok izlenmek, daha çok tıklanmak… Her şey “ne kadar?” sorusuyla ölçülüyor. Oysa insanın hakikî ihtiyaçları “ne kadar?”dan çok “nasıl?” sorusuyla şekillenir. İşte burada keyfiyet, yani nitelik, kalite, derinlik ve mana devreye girer. Bu yazıda, kemiyet ile keyfiyetin farkları, hayatımıza etkileri, insana kattıkları ve hikmetli yönleri incelenecektir.
1. Kemiyet: Sayının Salt Gerçekliği
Kemiyet, sayılabilirlik demektir. Kalabalık bir takipçi sayısı, uzun bir özgeçmiş, geniş bir servet veya onlarca diploma… Bunların her biri “çoklukla” ilgilidir. Ancak nicelik her zaman anlam üretmez. Zira:
On kişiyle yapılan yüzeysel bir sohbet, tek bir hikmetli muhabbete bedel olmayabilir.
Bin sayfalık bir kitap, tek bir özlü cümle kadar kalbe işlemez.
Çok konuşmak, çok bilmek değildir. Çok bilgi, çok hikmet getirmez.
Kur’an’ın şu uyarısı dikkate değerdir:
> “Onların çoğu akletmezler.” (Yunus, 42)
Yani çokluk, hakikatin ölçüsü değildir.
2. Keyfiyet: Derinlik ve Anlamın İzinde
Keyfiyet ise işin özü, ruhu, derinliği, kalitesi ve hikmetiyle ilgilenir. Bu, az ama öz olmayı; az sözle çok anlam taşımayı ifade eder. Nitekim:
Az ama ihlasla yapılan bir ibadet, çok ama gösterişle yapılan ibadetten değerlidir.
Beş kişiyle yapılan etkili bir eğitim, bin kişilik ama etkisiz bir seminerden daha faydalıdır.
Bir insanın samimi duası, kitlelerin şekilsiz töreninden daha çok yankı uyandırabilir.
Keyfiyet, kaliteyi, sadeliği ve derinliği temsil eder.
3. Hayatımıza Yansıması: Seçimlerin Ruhunu Anlamak
Günümüzde insanlar çoğunlukla “ne kadar meşgulüm, ne kadar kazanıyorum, kaç kişi beni izliyor?” gibi kemiyet merkezli sorularla yaşar. Oysa şu sorulara dönmek gerekir:
Ne kadar anlamlı iş yapıyorum?
Kalbimi doyuran kaç dostum var?
Allah katında değer taşıyan kaç amelim var?
İbrahim (as), bir ümmetti ama tek başınaydı.
Ashab-ı Kehf, sadece birkaç kişiydi ama zulme karşı bir çağın dirilişini başlattılar.
Bedir’de 313 kişi vardı ama imanın kalitesi, küfrün çokluğunu yendi.
4. Kemiyet mi Önce, Keyfiyet mi?
İdeal olan, önce keyfiyet, sonra kemiyetin gelmesidir. Çünkü kalite olmadan çokluk, sadece yüktür. Çürük duvarlar üzerine kurulan büyük bina, ilk sallantıda yıkılır. Bir toplumun:
İmanı nitelikli değilse, kalabalık oluşu zulmü artırır.
Eğitimi derin değilse, mezun sayısı topluma katkı sağlamaz.
İlişkileri samimi değilse, çok kişi tanımak yalnızlığı artırır.
Keyfiyet, temeldir; kemiyet, süslemedir.
Önceliği ters çevirmek, binayı temelsiz kurmaktır.
5. Hikmetli Bir Kıssa: Özü Olanın Gücü
Bir gün bir bilgeye, çok talebesi olan başka bir hocanın methedildiği anlatılır. Bilge kişi şöyle der:
> “Ben bin kişiyi peşime takmak için değil, bir kişiyi adam etmek için uğraşıyorum. O bir kişi adam olursa, zaten bin kişiyi adam eder.”
Bu söz, keyfiyetin kemiyeti nasıl doğurduğunun güzel bir örneğidir.
Sonuç: Az Olsun, Öz Olsun
Zamanımızın ilacı fazlalıktan sıyrılıp öze yönelmektir. Kalabalıklar içinde kaybolmak yerine, içe dönmek; çok yapmaktan önce iyi yapmaya odaklanmaktır. Kulluk, ilişkiler, bilgi ve her alanda “nitelikli olan”, Allah katında da insanlar nezdinde de muteberdir. Zira:
> “Nice az topluluk vardır ki, Allah’ın izniyle çok topluluğa galip gelmiştir.” (Bakara, 249)
Bu ayet, keyfiyetin kemiyet üzerindeki zaferini ilan eder.
Özet
Kemiyet (nicelik), çoklukla; keyfiyet (nitelik) ise kalite ve derinlikle ilgilidir. Modern dünya kemiyeti kutsarken, Kur’an ve hikmetli bakış açısı keyfiyeti öne çıkarır. İnsanın hem iç dünyasında hem toplumsal hayatta gerçek değeri belirleyen, çokluk değil öz ve anlamdır. Bu sebeple hayatımızda öncelik, sayılara değil; manaya, derinliğe ve samimiyete verilmelidir. Keyfiyet, hem kalıcı hem de dönüştürücü olandır.