Kalbin Uyanışı: Ubudiyetle Hayat Bulan Cevher

Kalbin Uyanışı: Ubudiyetle Hayat Bulan Cevher

“İnsanın çekirdeği olan kalb, ubudiyet ve ihlâs altında İslâmiyet ile iska edilmekle imanla intibaha gelirse, nurânî, misâlî âlem-i emirden gelen emirle öyle bir şecere-i nurânî olarak yeşillenir ki, onun cismânî âlemine ruh olur.”

İnsanoğlu, cismaniyet perdesiyle sarılmış, dünya imtihanına gönderilmiş bir ruh sahibidir. Maddî gözle bakıldığında et ve kemikten ibaret zannedilen bu varlık, hakikatte sonsuzlukla irtibatlı bir kalbin taşıyıcısıdır. O kalp, insanın çekirdeğidir. Ve her çekirdek gibi ya toprağın altında çürür gider yahut rahmetle ıslatıldığında bir ağaca inkılâp eder.

Kalbin toprağı, ubudiyetle yumuşar. İhlâs ile saflaşır. İslâmiyet ile iska edilirse –yani o çekirdeğe Kur’ân’ın ve sünnetin rahmet yağmurları düşerse– içindeki cevher uyanır. Bu uyanış, sıradan bir fark ediş değil, hakikatin bizzat kendisine yöneliştir. O kalp, imanla intibaha gelir; dünyanın gafletiyle uyuşmuşken, Rabbinin nuruyla silkinir.

İşte o anda insan, misâl âleminden gelen bir emirle sarsılır. Bu, âlem-i emrin yani kudsî emirlerin menbaı olan yüksek bir âlemin dokunuşudur. Kalbin derinliklerine işleyen bu emir, içte öyle bir filizlenme başlatır ki, o filiz zamanla şecere-i nurânîye –yani nurlu, manevi bir ağaca– dönüşür. Ve insanın manevî dünyasında bir bahar başlar.

Bu nurânî ağaç, öyle bereketlidir ki, meyveleri sadece bireysel huzur değil; başkasına da feyiz veren bir manevi atmosfer oluşturur. Kökleri ihlâsta, gövdesi ubudiyette, dalları sabırda ve meyveleri rızada olan bu ağaç; insanın zahirî cismanî yönüne de ruh olur. Artık beden sadece bir kabuk değil, o ruhaniyetin tecelligâhıdır. Ameller sıradan değil, ihlâsla yoğrulmuş ibadetlere dönüşür. Niyetler dünya menfaatlerinden sıyrılır, ahiret ufkuna yönelir.

Ne var ki, bu büyük inkılâp; kolay bir süreçle gelmez. Kalbin uyanışı, gafletin, heva ve hevesin, nefsin ve dünyanın perdelerinden sıyrılmakla mümkündür. Ubudiyet, bu perdeleri yırtan yegâne ışıktır. İhlâs ise o ışığın berrak ve saf kalmasını sağlayan sırdır. Eğer kalp bu iki hakikatle birleşirse, hem dünyada hakiki huzur hem de ahirette ebedî saadetin anahtarı olur.

Sonuç olarak, kalp; sıradan bir et parçası değil, insanın sonsuzlukla olan bağının merkezidir. Onun hakiki hayatı, ubudiyetle başlar, ihlâs ile kemale erer ve İslâmiyet’in nuru ile ışıldar. Bu nurla kalp, sadece kendi varlığını değil, bedenin de ruhunu teşkil eder. Zira hakiki hayat, imanla başlar; marifetle gelişir ve ubudiyetle meyvesini verir.

Özet:

Bu makalede, insanın kalbinin, ubudiyet (kulluk) ve ihlâs (samimiyet) ile İslâmiyet’in rahmeti altında yeşererek nasıl nurlu bir ağaca dönüştüğü anlatılmıştır. Kalp, imanla uyandığında, yüksek bir âlemden gelen emirle dirilir ve sadece iç âleme değil, bedenin zahirî yönüne de hayat verir. Bu süreç, nefsin perdelerinden sıyrılmakla ve sürekli bir manevi çabayla gerçekleşir. Kalbin gerçek uyanışı, insanın hem bu dünyada hem de ahirette hakiki saadete ulaşmasının yoludur.

 

 

Loading

No ResponsesMayıs 8th, 2025