İnsanın Yaratılış Mucizesi: Pıhtıdan Kudrete
İnsanın Yaratılış Mucizesi: Pıhtıdan Kudrete
“Sonra o insan tohumundan, pıhtılaşmış kanı¹ (embriyoyu) yarattık. Pıhtılaşmış kandan (şekli) belli belirsiz (bir çiğnemlik) et parçası yarattık. Daha sonra o (şekli) belli belirsiz (bir çiğnemlik) et parçasından, kemikler yarattık. Ardından da kemiklere et giydirdik² sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir.” Müminun. 14.
İnsanın Yaratılış Mucizesi: Pıhtıdan Kudrete
Kur’ân-ı Kerîm’in yirmi üçüncü sûresi olan Mü’minûn’un 14. âyetinde insanın anne rahmindeki yaratılış süreci, çağları aşan bir sır ve mucize olarak anlatılır. Bu âyet, sadece edebî ve manevi bir derinlik sunmakla kalmaz; aynı zamanda modern embriyolojinin ulaştığı gerçeklerle birebir örtüşen şaşırtıcı detaylar barındırır. Bu hakikat, hem bilimsel bir hayreti, hem hikmetli bir derinliği hem de ibretli bir uyanışı beraberinde getirir.
1. Bilimsel Perspektif: Kur’ân ve Embriyoloji
Âyetin ifadesiyle “insan tohumundan (nutfeden)” başlayan yaratılış süreci, “alaka” (pıhtılaşmış kan, asılı duran şey) ile devam eder. Modern bilim, döllenmiş yumurtanın rahim duvarına yapıştığını ve orada asılı kaldığını açıkça gözlemlemiştir. “Alaka” kelimesinin hem asılı durma hem de kan pıhtısı anlamı, bu durumu muazzam şekilde tarif eder.
Sonrasında “mudğa” yani “bir çiğnemlik et” tabiri geçer. Bu da şekli tam belirgin olmayan, ama organ taslakları barındıran embriyonun belirli bir gelişim evresine işaret eder. Ardından kemiklerin oluşumu ve bu kemiklerin etle kaplanması anlatılır. Embriyolojik olarak önce kıkırdak yapı oluşur, sonra bu yapılar kemikleşir ve kas dokusu bu kemiklerin çevresini sarar. Bu sıra ve detaylar, asırlar önce inen Kur’ân’da hatasız bir şekilde zikredilmiştir.
2. Hikmetli Bir Derinlik: Kademeli Yaratılışın Mesajı
İnsanın basit bir sıvıdan başlayarak, et, kemik ve sonra bilinçli bir varlık hâline dönüşmesi, Allah’ın yaratma kudretinin en bariz tecellilerindendir. Bu aşamalı yaratılış, Rabbimizin tedrici ve ölçülü yaratma sanatını gösterir. Her bir safha bir hikmetin perdesini aralar: Kudret, takdir, ilim ve irade…
Her aşama, insanın hem fizikî hem de ruhî tekâmülünün bir metaforu gibidir. Ruhun bedene üflenmesiyle birlikte “bambaşka bir yaratık” oluşur. Bu, sadece biyolojik bir oluş değil, bilinç, ruh, akıl ve irade gibi insanı diğer varlıklardan ayıran sıfatların da yaratılmasıdır.
3. İbretli Bir Gerçek: Nereden Geldik, Nereye Gidiyoruz?
Bu âyet, insana asıl kimliğini ve yaratılış gayesini hatırlatır. Bir damla sudan başlayan yolculuk, ölümle sona eren değil, ebediyete açılan bir geçittir. İnsan kendini büyük, güçlü ve bağımsız zannederken, aslında bir zamanlar görülmez bir zerre olduğunu unutur.
Ey insan! Nereden geldiğini düşün. Bir nutfe idin, sonra pıhtı oldun, sonra et, sonra kemik… Bu kadar aciz bir varlıkken sana akıl verildi, dil verildi, ruh verildi. Kendini Yaratan’ı unutma ki, nereden geldiğini ve nereye gideceğini de unutmayasın.
4. Estetik ve Sanat: En Güzel Yaratan
Âyetin sonunda geçen “Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şânı ne yücedir.” cümlesi, yaratılıştaki estetik, denge ve güzelliğin bir övgüsüdür. Allah sadece yaratmakla kalmamış; aynı zamanda en güzel şekilde yaratmıştır. Simetri, estetik, fonksiyon ve ahenk; her biri bu yaratılışta mevcuttur. İnsanın yüzü, sesi, hücre yapısı ve hatta duyguları bile sanatkârane bir ölçüde yaratılmıştır.
Özet:
Mü’minûn Sûresi 14. âyeti, insanın yaratılışını hem biyolojik hem de manevi yönleriyle derinlemesine anlatır. Nutfeden başlayıp kemiklere ve ruhla tamamlanan bu süreç, modern bilimin keşifleriyle birebir örtüşür. Âyet, Allah’ın sonsuz kudretini, hikmetini ve sanatını gösterirken, insanı da kendi aslına ve sorumluluğuna dönmeye davet eder. “Yaratanların en güzeli olan Allah”ın yarattığı bu muazzam sistem, hem ibret hem de secde sebebidir.