Bir Asa, Bin Hikmet – Hz. Musa’nın Asâsı ve İlahi Kudretin Simgesi
Bir Asa, Bin Hikmet – Hz. Musa’nın Asâsı ve İlahi Kudretin Simgesi
1. Asâ Değil, Kudretin Dili
Asâ kelimesi zahirde sıradan bir değnek anlamına gelir. Fakat Hz. Musa’nın elindeki asâ, sıradan bir değnek değil, ilahî kudretin sembolü haline gelmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de asânın geçtiği sahneler, yalnızca bir mucize gösterisi değil, aynı zamanda insanın acziyetini ve Allah’ın mutlak kudretini ilan eden mesajlarla doludur.
> “(Allah) dedi: ‘Ey Mûsâ! Sağ elindeki nedir?’
Mûsâ dedi: ‘O benim asâmdır. Ona dayanırım, onunla davarlarıma yaprak silkelerim. Daha başka işlerim de vardır onunla.’”
(Tâhâ, 17-18)
Bu diyalog bize gösteriyor ki, Hz. Musa’nın gözünde bu asâ sadece bir ihtiyaç aracıdır. Fakat Allah’ın kudretiyle o sıradan değnek, büyük bir tecelli sahnesine dönüşür.
2. Kur’ân’da Hz. Musa’nın Asâsıyla Gerçekleşen Mucizeler
a. Yılan Olması (Tâhâ, 20; Neml, 10):
> “Asâsını attı, bir de ne görsün; o, sanki koşan bir yılan olmuş.”
Asânın yılana dönüşmesi, Firavun’un sihirbazlarına karşı yapılan mucizevî meydan okumada kullanılmıştır. Bu olay, hak ile bâtılın çatışmasında, Allah’ın mucizesinin sihri yuttuğu bir anı temsil eder.
b. Denizin Yarılması (Şuarâ, 63):
> “Biz Mûsâ’ya: ‘Asânla denize vur!’ diye vahyettik. Derhal deniz yarıldı, her parça büyük bir dağ gibi oldu.”
Burada asâ, kurtuluşun anahtarı haline gelir. Musa’ya ve İsrailoğulları’na yol açar, Firavun ve ordusuna mezar olur. Bu mucize, ilahî yardımın zamanla sınırlı olmadığını, asânın da sadece fiziksel değil, tevhidin sembolü olduğunu gösterir.
c. Taştan Su Çıkması (Bakara, 60):
> “Mûsâ kavmi için su istemişti; biz de ona: ‘Asânla taşa vur!’ demiştik. Taştan on iki pınar fışkırdı…”
Asâ, bir kez daha kıtlıkla sınanan bir topluma hayat verici bir vasıta olur. Allah’ın emriyle cansız bir taş, rahmet pınarına dönüşür.
3. Asâya Dair Rivayetler: Sonra Ne Oldu?
Kur’ân’da asânın akıbetiyle ilgili doğrudan bilgi bulunmaz. Fakat bazı rivayetlere göre:
Asâ, Hz. Musa’nın vefatından sonra İsrailoğulları arasında emanet olarak saklanmış, hatta Tabut-u Sekîne (Ahit Sandığı) içerisinde yer aldığı ifade edilmiştir.
Bazı tefsirlere göre asâ, Hz. Adem’den Hz. Musa’ya kadar gelen bir peygamberlik nişanesi idi.
Bazı yorumlara göre ise asâ maddî değil, manevî bir misal, Allah’ın kudretine işaret eden bir semboldür.
Bu rivayetlerin ortak noktası, asânın yalnızca bir değnek değil, vahiy ve kudretin taşıyıcısı olduğudur.
4. Asâ’nın Hikmeti: Araç Değil Amaç Olmayan Kudret Vesilesi
Hz. Musa’nın asâsı, bize şunu öğretir:
Allah isterse kuru bir değnek, bir orduya galip gelir.
İnsan ise kendi zayıflığını ve acizliğini unutmamalı; asıl güç ve tesirin, sebep ve vasıtalarda değil, Allah’ın kudretinde olduğunu bilmelidir.
Bugün de insanlar maddî imkânlara “asâ” muamelesi yapıyor. Bilimi, teknolojiyi, politikayı kutsallaştırıyor. Oysa Musa’nın asâsı, bize vasıtaların değil, onları yönlendiren elin önemli olduğunu gösteriyor.
Asâ Allah’ın kudret elindeyse mucize olur, insanın elindeyse sadece bir odun.
5. Günümüz İçin Bir Ders: Asân Nerede?
Bugün bizler, Firavunların zulmü karşısında Musa’nın asâsını arıyoruz. Ama belki de Allah diyor ki:
“Sen asâ ol, ben kudretimi gösteririm.”
Musa’nın asâsı maddî olarak kaybolmuş olabilir. Ama onun temsil ettiği inanç, tevekkül ve tevhid asla kaybolmaz. Her çağda Musa’nın yürüdüğü bir yol ve Firavun’a karşı kaldırılan bir asâ vardır.
Makale Özeti:
Hz. Musa’nın asâsı, Kur’ân’da sıradan bir değneğin ilahî kudretle nasıl mucizelere vesile olduğunu gösteren önemli bir semboldür. Yılan olması, denizi yarması ve taştan pınar fışkırtması gibi mucizeler, asânın değil, Allah’ın kudretinin birer tezahürüdür. Asânın sonradan ne olduğuna dair kesin bilgi yoktur; ancak manevî anlamı, günümüze kadar taşınmıştır. Asâ, sadece bir nesne değil, Allah’a olan güvenin ve hakikate teslimiyetin bir sembolüdür. Bugün bize düşen, asâdan bir mucize beklemek değil, imanla yola çıkıp o mucizeye vesile olmaktır.