Kâinat Kadar Genişleyen Akıl ve Kalp: İnsan Fıtratının Sonsuz Ufku

Kâinat Kadar Genişleyen Akıl ve Kalp: İnsan Fıtratının Sonsuz Ufku

“Mânen kâinat kadar inbisat edebilen müstakim ve münevver akılların, selim ve nuranî kalblerin…”

Bu ifade, insanın hakikat yolculuğundaki kapasitesini ve mahiyetini tarif eden en parlak hakikatlerden biridir. Zira insan, zâhirde bir avuç et ve kemik parçasıdır; fakat bâtında, ebedi âlemleri tartabilecek derinlikte bir ruh ve hakikati kuşatacak bir kalp taşır. İşte bu cümle, bu sırrı açar: İnsanın istikametli aklı ve temiz kalbi, kâinat kadar genişleyebilir.

I. İnsanın Çekirdeklere Sığmayan Mahiyeti

İnsan, kâinatın meyvesidir. Yani tüm varlık âleminin özetidir. Nasıl ki bir çekirdek küçüktür ama koca bir ağacı taşır; insan da küçücük bedeniyle koca bir âlemi içinde barındırır.

Maddi yapısıyla âlem-i şehadetin,

Ruhu ve aklıyla âlem-i gaybın bir numunesidir.

Duygularıyla Cennet’i hisseder, kalbiyle Cehennem’den korkar.

İşte bu sırdandır ki, insanın aklı ve kalbi, zahirde sınırlı ama bâtında sınırsız bir genişliğe sahiptir. Müstakim ve münevver bir akıl, bütün kâinatı bir kitap gibi okur. Selim ve nuranî bir kalp, tüm mahlûkatla Rabbine iltica eder.

II. Müstakim ve Münevver Aklın Hakikati

Müstakim akıl, eğrilmeyen, hakikate uygun düşünen akıldır.
Münevver akıl ise Kur’an ve iman nuruyla aydınlanmış akıldır.

Bu akıl:

Kâinata bakar, içindeki hikmeti sezer.

Nizamı görür, nizama bakarak nâzımı bulur.

Sebeplerde boğulmaz, sebeplerin ötesini görür.

Böyle bir akıl, yalnızca teknik bilgiyle dolu değil; aynı zamanda tevhidi okuyabilen bir marifet aynasıdır. Kâinatın her zerresinde tevhidin, hikmetin, kudretin imzalarını görür. İşte bu yüzden “kâinat kadar inbisat eder.” Çünkü her şeyi Allah hesabına okumayı öğrenmiştir.

III. Selim ve Nuranî Kalbin Derinliği

Selim kalp, şirkten, nefisten, ufunetten arınmış kalptir.
Nuranî kalp, Allah sevgisiyle dolmuş ve ilahi nurla parlayan kalptir.

Bu kalp:

Varlığın merkezinde Allah’ı hisseder.

Musibetlerde sabırla, nimetlerde şükürle Rabbine yönelir.

Zikirle genişler, fikirle derinleşir, şuurla saflaşır.

Selim kalp, sadece his değil; iman ve marifetle dolu bir manevî merkezdir. Bu kalp, kâinatta Allah’ın isimlerini görür ve o isimlerin şehadetiyle Rabbine ulaşır.

IV. Akıl ve Kalp Birlikte Açıldığında…

Bu mübarek cümlede dikkat çekilen bir başka sır ise şudur: Akıl ve kalp birlikte açılmadıkça insan tam manasıyla kemâle ulaşamaz. Akıl tek başına kuru mantık, kalp tek başına kuru duygudur. Ama birlikte çalıştıklarında:

Akıl hikmetle görür, kalp muhabbetle hisseder.

Akıl bilir, kalp sever.

Akıl Allah’ın varlığını ispat eder, kalp Allah’a teslim olur.

İşte bu sır içindir ki, “mânen kâinat kadar inbisat edebilen” derken hem akıl hem kalp zikredilmiş; çünkü her ikisi beraber olduğunda insan bir zerre iken güneş gibi parlar.

V. Bugün İçin Mesaj: Gönül ve Fikir Birliği

Bugün insanlık, ya sadece aklı putlaştırıyor ya da kalbi duygusallığa kurban ediyor. Hakikat yolu ise aklın rehberliği ve kalbin aydınlığıyla yürünür. Düşünceyi imanla, duyguyu Kur’an’la buluşturmazsak, insan kendini de, âlemi de anlayamaz.

Ey insan! Senin fıtratına yerleştirilen akıl ve kalp, semalara açılan iki pencerendir. O pencereleri Hakk’a çevirirsen kâinat kadar genişlersin; nefsine çevirirsen kabuk gibi daralırsın.

Özet:

Bu makalede Risale-i Nur’dan alınan “mânen kâinat kadar inbisat edebilen müstakim ve münevver akıllar, selim ve nuranî kalbler” ifadesi tefsir edilmiştir. İnsan fıtratının taşıdığı akıl ve kalp, zahirde küçük ama hakikatte sınırsız genişlikte birer kabiliyet olarak tanımlanmıştır. Münevver akıl kâinatı okur, nuranî kalp Yaratan’a yönelir. Her ikisi birlikte çalıştığında, insan, Allah’ın isimlerini okuyarak marifet ve muhabbet ufkuna ulaşır.

Loading

No ResponsesMayıs 6th, 2025