Dünyayı Ahiret İçin İstemeli

Dünyayı Ahiret İçin İstemeli

İnsan, iki âlem arasında yolculuk eden bir misafirdir. Bu dünyada geçici bir süreliğine konaklamakta, asıl yurdu olan ahirete doğru adım adım ilerlemektedir. Ne var ki, zaman zaman bu geçici durak, ebedi yurdu unutturur. Dünya, bir imtihan yeri olduğu kadar, ahiretin tarlasıdır da. Bu sebeple dünya hayatına bakışımızı doğru belirlemek, hem dünyada huzuru hem de ahirette saadeti elde etmenin anahtarıdır.

Dünya, Allah’ın sanatını sergilediği büyük bir sergi salonudur. Gözümüzü kamaştıran nimetler, aklımızı hayrete düşüren hikmetler, kalbimizi titreten güzellikler… Hepsi, Yaratan’ın kudretini ve rahmetini gösteren delillerdir. Ancak bu güzelliklere bakarken, onları veren Zât’ı unutmak, resme bakıp ressamı görmemek gibidir. Mal, makam, servet, ilim, sağlık, gençlik gibi nimetler birer emanettir; bunlar uğruna değil, bunlarla Allah’a ulaşmak içindir.

Nice insanlar vardır ki dünyayı sadece dünya için ister. Makamları artsın, paraları çoğalsın, daha çok zevk alsınlar diye yaşarlar. Fakat bu istek, onları hırsla kör eder, kalplerini katılaştırır, merhamet ve adalet duygularını zayıflatır. Oysa ki dünya, kendisi için istendiğinde insanı köleleştirir; ama ahiret için istendiğinde insanı yükseltir. Çünkü o zaman dünya, bir vasıta olur; maksat değil, araç olur.

Bir çobanın koyunlarını güttüğü bir ovada, taşların üzerine oturmuş yaşlı bir zat vardı. Her gün aynı yere gelip saatlerce sessizce otururdu. Bir gün yanına gelen genç bir adam sordu:
“Dede, burada ne yapıyorsun?”
İhtiyar cevap verdi: “Bu taşların dili olsa da söylese, kimlerin gelip geçtiğini. Zenginlerin saltanat sürdüğü, fakirlerin gözyaşı döktüğü, nice güçlülerin yere yığıldığı bu ovada, ben sadece geçici olduğumu hatırlamaya geliyorum. Çünkü dünya, gelip geçen bir gölge gibi. Gölgeye sarılan, sonunda karanlıkta kalır. Ben de ışığa yönelmek istiyorum; ahirete…”

Bediüzzaman Said Nursî, “Dünyanın ve eşyanın üç tane yüzü var:”

“Birinci yüzü: Esma-i İlahiyeye bakar, onların ayineleridir. Bu yüze zeval ve firak ve adem giremez; belki tazelenmek ve teceddüd var.”

“İkinci yüzü: Ahirete bakar, âlem-i bekaya nazar eder, onun tarlası hükmündedir. Bu yüzde, baki semereler ve meyveler yetiştirmek var; bekaya hizmet eder, fâni şeyleri baki hükmüne getirir. Bu yüzde dahi mevt ve zeval değil, belki hayat ve beka cilveleri var.”

“Üçüncü yüzü: Fânilere, yani bizlere bakar ki, fânilerin ve ehl-i hevesatın maşukası ve ehl-i şuurun ticaretgâhı ve vazifedarların meydan-ı imtihanlarıdır. İşte bu üçüncü yüzündeki fenâ ve zeval, mevt ve ademin acılarına ve yaralarına merhem için, o üçüncü yüzün içyüzündeki bekà ve hayat cilveleri var.”

Ahiret için isteyen bir mü’min, çalışır ama servetine güvenmez. Kazanır ama malına tapmaz. Yaşar ama gaflette kaybolmaz. Her nimeti bir fırsat bilir; her musibeti bir uyarı olarak görür. Çünkü bilir ki, hayat bir nefestir ve her nefes, ebedi hayata giden bir adımdır.

Özet:
Bu makalede, dünyanın fani olduğu, asıl amacının ahirete bir hazırlık ve imtihan sahası olduğu ifade edilmiştir. Dünya nimetlerine bağlanmak yerine, onları ahireti kazanmak için birer vasıta olarak görmek gerektiği anlatılmıştır. Dünya sevgisiyle köleleşen insanın aksine, dünyayı Allah için isteyen insanın özgürleşeceği ve yüceleceği ifade edilmiştir. Sonuç olarak, dünya fani ama doğru kullanılırsa ebedi saadetin anahtarıdır.

Loading

No ResponsesMayıs 6th, 2025