Mihraptan Hayata: Osmanlı’da Cami Hayatı ve Adaletin Sessiz Tanıkları
Mihraptan Hayata: Osmanlı’da Cami Hayatı ve Adaletin Sessiz Tanıkları
GİRİŞ
Osmanlı’da cami, taş duvarlardan ibaret bir ibadethane değil; toplumun ruhunu yoğuran bir hayat merkezidir. Orada sadece secde edilmezdi; ilim öğrenilir, ahkâm okunur, yetim doyurulur, mazlum dinlenir, zalime “dur” denilirdi. Minberden yalnızca hutbe değil; hikmet, öğüt, toplumsal mesaj yükselirdi. Cami, toplumun kalbiydi; kalbin bozulmaması için de hem manevî hem hukuki temizlik şarttı.
1. CAMİ: SADECE İBADET DEĞİL, MEDENİYETİN MERKEZİ
Osmanlı şehir planlaması, camiyi merkeze alırdı. Cami etrafında medrese, aşevi, kütüphane, hamam ve çarşı yer alır; cami sadece namaz kılınan değil, yaşayan bir mekân olurdu. Sabah ezanı ile hayat başlar, öğle vakti halk toplanır, akşam namazından sonra sohbet halkaları kurulur, Kur’an tilavetleriyle kalpler yıkanırdı.
İmam sadece namaz kıldırmaz, örnek olurdu. Müezzin sadece ezan okumaz, vaktiyle dürüstlüğü temsil ederdi. Cami cemaatinde fakir de olurdu, kadı da. Saflar eşitlik, secde ise adalet öğretirdi.
2. KADILARIN HİMAYESİNDE BİR MABED
Kadı defterleri, camilerin düzeni ve işleyişinin sıkı bir denetim altında olduğunu gösterir. Camiler vakıflar aracılığıyla fonlanır, temizliği, bakım ve görevlilerinin maaşları bu sistemle sağlanırdı. Ancak bu düzen kötüye kullanıldığında, kadı hemen devreye girerdi.
Örnek Kadı Hükümleri:
“Bir cami görevlisinin, vakıf gelirinden fazla maaş aldığı” tespit edilmiş, kadı kararıyla maaşı düşürülmüş ve fazlası iade ettirilmiştir.
“Bir imamın hutbe sırasında siyasi kışkırtıcı ifadeler kullandığı” şikâyeti üzerine kadı tarafından ifadesi alınmış, görevden alınarak yerine daha mutedil bir imam atanmıştır.
“Bir caminin temizlik ve bakım işlerinin ihmal edilmesi” sebebiyle cami vakfı yöneticileri mahkemeye çağrılmış, ihmalleri belgelenmiş ve uyarı cezası verilmiştir.
“Namaz vakitlerinde yüksek sesle ticaret yapan bir esnafın” cami cemaatini rahatsız ettiği gerekçesiyle kadı kararıyla dükkânına vakit sınırlaması getirilmiştir.
“Bir kişi, cami avlusunda çocuklara bağırarak ders veriyor” diye şikâyet edilince, kadı “eğitim güzel ama cami edebi korunmalı” diyerek yer tayini yapmıştır.
Bu hükümler gösteriyor ki; cami, sadece ibadet edilen değil, ahlâk ve toplum düzeninin şekillendiği bir merkezdir.
3. HİKMETLİ KISSA: “SAFLARI BOZAN CEMAAT”
Bir gün kadıya bir şikâyet gelir: “Bir cemaat, sabah namazında sürekli aynı safta yer kavgası yapıyor.” Kadı, imamı çağırır ve şunu söyler:
> “Cami safları kalp saflığını temsil eder. Kalbi bozuk olanın yeri, en önde de olsa dardır. Onlara yer göster, kalp dersi ver, gerekirse cami dışında saf tuttur. Çünkü bu ev, Allah’ın evidir; ne kibre ne kavgaya yer yoktur.”
Bu kıssa bize, cami hayatının ne kadar hassas, ama bir o kadar eğitici ve düzeltici olduğunu gösterir.
4. BUGÜNE MESAJ: CAMİ SESSİZ BİR MUALLİMDİR
Günümüz camileri çoğu zaman sadece namaz mekânına dönüşmüş durumda. Oysa Osmanlı’da cami; ilim, ibadet, adalet, paylaşım ve birlik yeriydi. Kadı defterleri gösteriyor ki, cami çevresi denetimle, vakıflar şeffaflıkla, görevliler ahlâkla iş yapardı.
SON SÖZ:
Osmanlı’da cami, adaletin mihrapla buluştuğu bir adresti. Çünkü bir toplumun ne kadar güçlü olduğu, en çok nerede sustuğuyla değil; nerede konuştuğuyla ölçülür. Ve Osmanlı, camide Allah’tan konuştu.