Zina, Şahitler ve Defterler: Osmanlı’da Ahlâkın Korunması ve Hukukun Merhameti
Zina, Şahitler ve Defterler: Osmanlı’da Ahlâkın Korunması ve Hukukun Merhameti
Tarih, sadece fetihlerle değil, toplumların iç yapısındaki adalet ve ahlâk anlayışıyla da okunur. Osmanlı, İslam şeriatına dayalı bir hukuk sistemi inşa etmiş ve zinayı en ağır günahlardan biri kabul ederek ona karşı caydırıcı bir tavır takınmıştır. Ancak bu cezanın uygulanışı, modern hayalin aksine, sertlikten ziyade hikmet, merhamet ve toplumsal dengeyi esas alan bir yoldan ilerlemiştir.
Zinanın Tanımı ve Şartları: Sadece Bir Fiil Değil, Bir Suçun İspatı
Osmanlı’da zina suçu, evli veya bekâr bir erkekle kadının, nikâh akdi dışında cinsel ilişkide bulunması olarak tanımlanır. Ancak bu fiilin cezai müeyyideye bağlanması için Kur’ân ve Sünnet’e dayanan çok katı isbat şartları aranırdı:
Dört adil şahit, fiili net olarak görmüş olmalıydı.
İkrar varsa, gönüllü ve baskısız biçimde defalarca tekrarlanmalıydı.
İftiradan korunmak için şahitlerin beyanları arasında en küçük çelişki bulunmamalıydı.
Bu şartlar, zinayı “gizli kalırsa Allah ile kul arasında bir günah”, “aleni ve toplum huzurunu bozar hâle gelirse kamu suçu” olarak ayıran İslam hukukunun dengesini yansıtır.
Cezalar: Şartlara Göre Değişen Uygulamalar
Evli kişilerin zinası (Muhsan): Dört şahit veya kesin ikrar varsa recm (taşlayarak öldürme) cezası teorik olarak öngörülür. Ancak bu cezanın Osmanlı’da fiilen uygulanışı son derece nadirdir; birçok defa uygulama başka cezalara dönüştürülmüştür.
Bekârların zinası: Yüz değnek sopa cezası vardır. Fakat uygulamada genellikle hapis, sürgün, para cezası veya kamu önünde teşhir gibi alternatif yollar tercih edilmiştir.
Kadı Defterlerinden Örnekler: Adaletle Merhametin Buluştuğu Kayıtlar
Kadı sicilleri, Osmanlı adalet sisteminin vicdanını ve ferasetini gösteren canlı belgelerdir. Örneğin:
1680 Edirne Kadı Sicili: Bir kadın komşular tarafından fuhuşla suçlanmış; ancak dört şahidin şartları sağlanmadığı için kadı, kadına nasihat vererek serbest bırakmış, şikâyetçilere ise “zina isnadında dikkatli olun” uyarısı yapılmıştır.
1767 İstanbul Kadı Sicili: Zinayla itham edilen bir çiftin fiili, şahit eksikliği nedeniyle sabit görülmemiş; ancak aynı evde kalmaları toplumda fitneye sebep olacağından dolayı kadı, erkeği şehir dışına sürgünle cezalandırmıştır.
17. yüzyıl Bursa Sicili: Zina ettiği sabit olan bir bekâr genç, ceza yerine imam nezaretinde evlendirilmiş ve bir süre camide hizmet ettirilmiştir. Bu, Osmanlı’nın sadece cezalandırıcı değil, ıslah edici yönünü gösterir.
Hikmet ve İbret: Suçla Değil, Suçun Sebebiyle Mücadele
Osmanlı’nın zina gibi ağır bir suça karşı tavrı, sadece hukuki değil, aynı zamanda ahlâkî bir eğitim sistemine dayanıyordu. Mahalle imamı, esnaf loncası, aile büyüğü ve kadı; hepsi toplumun iffeti için birlikte çalışırdı. Bugünkü anlamda “bireysel özgürlük” değil, “toplumsal huzur” esastı.
Zina eden değil; zinanın önünü açan, teşvik eden ortam hedef alınırdı: kadın-erkek mahremiyetine dikkat, iffet eğitimi, toplumun gözetici rolü… Hepsi birer koruyucu kalkan gibiydi.
Modern Zamanlarda Ne Oldu?
Bugün zina, birçok ülkede suç olmaktan çıkarılmış, ahlâkî bir tercih meselesi sayılmıştır. Fakat sonuç ortada: yuva kurulamıyor, güven zedelenmiş, mahremiyet kavramı yok olmuş, kadın korunaksız, erkek sorumsuz hâle gelmiştir. Hürriyet adına mahremiyet feda edilmiş, sevgisizlik çağında sadakat bulunmaz olmuştur.
Sonuç: Osmanlı’dan Günümüze Bir Ders
Osmanlı’nın zinaya yaklaşımı, sadece cezalandırıcı değil; hataları örten, iffetli yaşamı teşvik eden, suçu değil, günahı ıslah etmeye çalışan bir sistemdi. Şeriatın sert gibi görünen hükümleri, adalet terazisiyle merhamet dengesinde sunulmuştu.
Bugün, modern yasalarla her şey serbest olabilir. Ama kalplerde boşluk, evlerde huzursuzluk, sokaklarda korku kol geziyorsa; belki de kadı defterlerinin tozlu yapraklarında, tekrar açılmayı bekleyen bir rahmet hükmü vardır.