Temizlikte Hikmet: Osmanlı’da Hamam Kültürü ve Adaletin Buharlı Yüzü
Temizlikte Hikmet: Osmanlı’da Hamam Kültürü ve Adaletin Buharlı Yüzü
Giriş
Osmanlı’da bir medeniyet hamamlarla yıkanırdı. Bu sadece bedenin değil, zihnin, kalbin ve toplumun temizliğiydi. Hamam, sıradan bir yıkanma yeri değil; sağlık, temizlik, mahremiyet, görgü, ahlak ve hatta hukukla örülmüş kamusal bir kurumdu. İşte bu yönüyle Osmanlı hamamları, sadece sabun ve su değil; adaletin, nezaketin ve medeniyetin kokusunu taşırdı.
Hamam: Su ile Gelen Temizlik, Terbiye ve Sosyal Hayat
Hamamlar Osmanlı şehirlerinin vazgeçilmez unsurlarındandı. Büyük şehirlerde her mahallede mutlaka bir hamam bulunur; kadın ve erkekler için ayrı günler veya saatler belirlenirdi. Hamama gitmek, sadece temizlik için değil; doğum öncesi/sonrası, evlilik hazırlığı, bayram temizliği ve manevi arınma için de yapılırdı.
Hamamlar vakıf eserleriydi. Yani genellikle bir cami, medrese veya imaret gibi hayır kurumlarına gelir sağlaması için kurulurdu. Bu yönüyle hamamlar sadece beden temizliği değil, sadaka-i cariye hükmünde “amel temizliği” idi.
Kadı Defterlerinden Hamamla İlgili Hükümler
Osmanlı’da hamamlar, düzenli denetlenen kurumlardı. Kadı sicillerinde bu denetimlerin ve şikâyetlerin izlerini görmek mümkündür. İşte bazı dikkat çekici örnek hükümler:
“Hamamcıların suyu fazla ısıtarak müşterilere zarar verdikleri” gerekçesiyle bir mahkeme kurulmuş, suyun sıcaklığı ve ücret dengesi üzerine hüküm verilmiştir.
Bir hamamın kadınlar gününde “perde çekilmeden” çalıştırıldığı tespit edilmiş, mahremiyete riayetsizlik nedeniyle hamamcıya ceza kesilmiştir.
Hamamda müşterilerin eşyalarının kaybolması üzerine hamamcının “emin” sıfatıyla mesul tutulduğu, maddi tazminle sorumluluğun kendisine yüklendiği belirtilmiştir.
Bir kadının hamamda başka bir kadına hakaret ettiği ve iftira ettiği iddiasıyla kadı huzuruna çıkması, şahitler dinlenerek kadına tazir cezası verilmesi…
Hamamın temizlik kurallarına uymaması, suların kirli olması sebebiyle halktan gelen şikâyetle mühürlenmesi ve yeniden düzenlenmeden açılmaması kararı.
Bu hükümler, Osmanlı’da kişisel temizlik kadar kamusal ahlakın ve düzenin de önemsendiğini ve kadıların bu hususta aktif rol üstlendiğini göstermektedir.
Hikmet ve İbret: Temizlik İmandandır, Ama Nerede ve Nasıl?
Hamam kültürü, “temizlik imandandır” hadisinin hayat bulmuş bir yansımasıydı. Ancak bu temizlik sadece sabunla değil, kalple de yapılmalıydı. Kadı defterlerinde geçen ibretlik bir kayıt şöyledir:
> “Bir adam hamama girer, fazla kalır. İçeridekiler rahatsız olur. Tartışma çıkar. Kadı huzurunda adam şöyle savunur: ‘Ben nefsiyle kirlenmiş biriyim; biraz daha fazla temizlenmem gerekir.’ Kadı güler ve şöyle der: ‘Nefsin kiri suyla çıkmaz. Hamamdan sonra mescide uğra da, orda da kalbini yıka. Sana yıkanma da vacip, tevbe de vacip!’”
Bu hüküm, hem mizahi hem de derin bir hikmeti taşır: Asıl temizlik içimizde başlar.
Kadınlar Hamamı: Sosyal Dayanışma ve Mahremiyetin Merkezi
Kadınlar için hamam, hem temizlik hem de sosyalleşme alanıydı. Gelin hamamları, doğum sonrası ziyafetleri, hasta hamamları gibi özel günler burada kutlanırdı. Ama bu alanlarda da mahremiyete sıkı kurallar getirilmişti. Kadı defterlerinde, hamamda uygunsuz davranan kadınların ya uyarıldığı ya da tazir cezası verildiği hükümlere rastlanır.
Sonuç: Bugün Buhar Yoksa, Hüküm Ne Olur?
Günümüzde “hamam” kelimesi nostaljik bir kültür olarak hatırlansa da, Osmanlı için bu bir medeniyet unsuru, bir terbiyenin parçasıydı. Kadı defterleri gösteriyor ki; sadece kirli su değil, kirli söz ve davranış da mahkemeye konu olabiliyordu. Bugün belki o hamamların yerinde AVM’ler var, ama o hikmetli bakışa her zamankinden daha çok ihtiyaç var:
“Su gibi aziz ol” diyen ecdat, aslında suyun temizlediği kadar, niyetin de temizlemesi gerektiğini öğütlüyordu.