İki Cihanın Temeli: Osmanlı’da Aile ve Akrabalık Hukuku

İki Cihanın Temeli: Osmanlı’da Aile ve Akrabalık Hukuku”

> “Aile, küçük bir cihan; cihan, büyük bir ailedir.”
– Osmanlı atasözü

Bir devletin ruhu vardır. Bu ruhun beslendiği en büyük damar ailedir. Osmanlı, aileyi bir cemiyetin çekirdeği, ümmetin temeli, ahlâkın kalbi olarak gördü. Bu yüzden aile ve akrabalık ilişkileri sadece sosyal bir bağ değil; hukuki, ahlaki ve dini bir sorumluluk olarak korunmuştur.

Aile: Şeriatın Himayesinde Bir Sığınak

Osmanlı’da aile yapısı, İslam fıkhı esas alınarak şekillendirilmişti:

Nikâh meşru zeminde yapılır, devletçe kayıt altına alınırdı.

Erkek ve kadın hakları kadı mahkemelerinde titizlikle korunurdu.

Çocukların nafaka, eğitim ve korunması devletin ve mahallenin kontrolündeydi.

Akraba hukuku (sıla-i rahim) dinî bir görev olarak görülürdü.

Ailede Karşılıklı Sorumluluklar

1. Kocanın görevi: Nafaka, korunma, güzel geçim.

2. Kadının görevi: Evin dirliği, eşine saygı.

3. Çocukların hakkı: Sevgi, terbiye, eğitim.

4. Büyüklerin hakkı: Hürmet, hizmet, dua.

5. Akrabalık bağı: Sıla-i rahim koparılırsa, Allah’ın rahmeti de kesilir inancı vardı.

Kadı Defterlerinden Örnek Hükümler

1. 1664, Bursa Kadı Sicili:
Bir adam, yaşlı annesini terk eder. Komşuların şikâyetiyle kadı huzuruna çıkar. Kadı, “Anneye bakmak farzdır” diyerek oğluna haftalık nafaka bağlar. Ayrıca onu ahlâk zabitine teslim ederek “toplum içinde ihtar” verir.

2. 1712, Edirne Defteri:
Bir kadın, kocasının kendisini sebepsiz yere dövdüğünü beyan eder. Kadı, şahitleri dinler ve erkeğe 20 sopa cezası verir. Ayrıca kadının ailesine dönüşü sağlanır.

3. 1768, Konya Defteri:
Kardeşler arasında miras taksiminde bir erkek, kız kardeşlerinin payını vermemektedir. Kadı, “Kur’an’a aykırıdır” diyerek miras taksimini zorla uygulatır.

4. 1693, İstanbul Mahkemesi:
Bir gelin, kayınvalidesinin evinde yaşarken sürekli hakarete uğradığını bildirir. Kadı keşif yaptırır, kayınvalidenin kusurlu olduğu tespit edilir ve çiftin ayrı eve taşınmasına karar verilir.

Akrabalık Hakkı: Sıla-i Rahim Kutsiyeti

Osmanlı toplumu, akrabalık bağlarını kesmeyi günah sayar; bir kimse yıllarca uzak da kalsa, ihtiyaçta ilk koşan yine akraba olurdu. Kadı defterlerinde, özellikle ölüm anında akraba mirasçıların tespiti, yetimlere vasi tayini, kimsesiz dul akrabalara yardım gibi çok sayıda hüküm yer alır.

Hikmetli Bir Vaka: Yetimin Ahı

Bir gün bir çocuk, kadı huzurunda amcasını şikâyet eder:

> “Babamdan kalan bostanı sattı, bana vermedi.”
Kadı sorar: “Neden verdin?”
Amca der: “Çocuk ne bilsin? Ben bilirim.”
Kadı der: “Senin bildiğini Allah da bilir, yetimin hakkını gasp edenin malı bereket bulmaz.”
Bostan geri alınır, çocuk lehine yazılır.

Bu olay, Osmanlı’da yetim hakkının ne kadar mukaddes görüldüğünün göstergesidir.

Bugün Aile Neden Dağılıyor?

Osmanlı’da aile:

Dine bağlıydı.

Mahalle denetimindeydi.

Devlet kontrolündeydi.

Ahlâka saygılıydı.

Bugün aile:

Bireyselleşmenin esiri oldu.

Mahalle kavramı yok.

Evlilik kayıt değil, deney oldu.

Akrabalık menfaat bağına döndü.

Netice: Huzursuzluk, yalnızlık, boşanmalar, yaşlıların terk edilmesi, çocukların sahipsizliği.

Son Söz: Aile Cennetin Önsözüdür
Kişinin cennet hayatıdır.

Osmanlı’da aile sadece iki kişinin birleşmesi değil, bir neslin kurulmasıydı.
Aile korunmazsa, millet çözülür. Akrabalık gözetilmezse, rahmet kesilir.

> “Aileyi koruyun; çünkü o çökerse devlet de çöker.”

Loading

No ResponsesMayıs 3rd, 2025